İncir; (Lat. Ficus) ikiçenekliler sınıfının Dutgiller familyasından bir bitkidir. Bu cinse ait bitkilerin meyveleri de aynı adla anılır. İncir; yumuşak odunlu, çoğu her dem yeşil, çok azı da kışın yaprağını döken, genellikle sütlü, bazıları tırmanıcı ağaççıklardır. Tropikal ve suptropik bölgelerde yetişen incirin 750 kadar türü vardır. Bazılarından kauçuk elde edilir, bir bölümü lezzetli meyveleri için yetiştirilir. Taşlı, kurak topraklarda iyi gelişen incir, güneşli açık alanları sever. Türkiye’de yetiştirilen incirlerin en önemlileri olan sarı lop, lop incir, kasaba ve bardacık incirleri, İzmir incirinin çeşitleridir. Türkiye dünyada kuru incir üretimi alanında önde gelen ülkelerden biridir.
Kuşaklar boyunca hep bolluğun ve bereketin simgesi olarak görülen incirin halk arasında manevi anlamda da yeri bambaşkadır. Eski Yunan Uygarlığı’ nda incir yaprağından örülmüş taçlar, doğurganlığın sembolü olarak gururla taşınmıştır. Yüzyıllar boyunca incir yaprağı hediye etmek, karşı tarafı ödüllendirmek olarak kabul edilmiştir. İncirin insan için taşıdığı önem o kadar büyük olmuştur ki kutsal kaynaklarda incirden cennet meyvesi olarak bahsedilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav)’in mutlaka yenmesini tavsiye ettiği yiyeceklerden biridir. Hz. Muhammed (sav)’in incirle ilgili olarak; “Eğer seçme şansım olsaydı, cennete yanımda incir ağacını götürmek isterdim.” dediği belirtilir.
Siddharta Guatama’nın Budizm’in temelini oluşturan ilhamı, incir ağacının altında otururken aldığı bilinmektedir. İncirden sıkça söz eden Eski Ahit, incirden esinlenmiş imge ve benzetmelerle doludur. İncir ağacının gölgesinde oturmak ya da bunların meyvelerinden tatmak; dingin, huzur dolu bir varoluşu tatmakla eş anlamlı gibidir.
Museviler bugün bile Fısıh Bayramı kutlamalarında geleneksel yiyecek olarak inciri kullanırken, İncil’de de cennet bahçesinde yetişen bir ağaç olarak tanımlanmakta ve kutsal bir meyve olması nedeniyle Noel kutlamalarının vazgeçilmez besini olarak gösterilmektedir.
Sümerler ve eski Mısırlılar zamanında da yetiştirildiği bilinse de, Anadolu toprakları incirin anavatanı olarak kabul edilmektedir. Tarihçi Herodot, M.Ö. 484 yılında Anadolu’da yetişen enfes incirlerden övgüyle söz etmektedir. İncirin botanik bilimindeki ismi olan “Ficus Carica” da, Ege Bölgesi’ndeki antik yerleşim alanı “Caria”dan gelmektedir. İncir, daha sonra Anadolu topraklarından Orta Doğu, Hindistan ve Çin’e yayılmış; dünya çapında tanınır hâle gelmiştir.
SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN İNCİR
İncirin sahip olduğu inanılmaz bir lezzet var bu tartışılmaz kuşkusuz. Ancak modern bilim göstermiştir ki incirin oldukça yüksek bir besin değeri var aynı zamanda. İncir, meyveler ve sebzeler arasında en yüksek lif içeriğine sahip olan meyvedir. Lifli yiyecekler, sindirim sisteminin düzgün olarak çalışmasını sağlamakta, kolesterolün kana karışmadan atılmasına yardım etmekte ve bazı kanser türlerinin oluşumunu daha baştan engellemektedir. Sadece beş adet kuru incir, vücudun günlük lif ihtiyacının tamamını karşılamaktadır.
Bilim adamlarının araştırmaları, kuru incirin antioksidan bakımından sahip olduğu zengin fenol bileşimiyle de diğer meyveleri geride bıraktığını ortaya çıkarmıştır. Öte yandan incir, vücut tarafından üretilemeyen ve dışarıdan alınması gereken omega-3 ve omega-6 yağ asitleri ile fitosterol maddesini de yoğun olarak içermektedir. Yağ asitleri, beyin ve sinir sisteminin sağlıklı şekilde işlev görmesi açısından vazgeçilmez öneme sahip oldukları gibi, fitosterol da hayvansal gıdalardaki kalp ve damar sağlığı açısından tehlikeli olan kolesterolün kana karışmadan vücuttan atılmasını sağlamaktadır.
İncir, aynı zamanda en yüksek mineral içeriğine sahip olan meyvedir. 40 gram incir, günlük potasyum ihtiyacının %7’sini, günlük kalsiyum ve demir ihtiyacının ise %6’sını karşılayabilmektedir. Bir kâse kuru incir, bir kase süt ile aynı miktarda kalsiyum sağlamaktadır. İncir protein, karbonhidrat, fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, potasyum, magnezyum içerdiği gibi A, B1, B2, B3, B6, C vitamini ve folik asit açısından da zengindir. Sindirimi kolaylaştırdığı gibi, hücrelerin yenilenmesine de yardımcı olmakta ve içeriğindeki benzaldehit maddesiyle kanserli hücrelerin büyümesini önlemektedir.
HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Toplumumuzda farklı ve önemli bir yer tutan incir kültürümüze de yansımıştır. Hikaye olarak, türkü olarak, atasözü olarak…
Anadolu’da sıkça söylenen bir türkünün doğuş hikayesinde inciri başkahraman olarak okuyabiliyoruz. Şöyle ki; komşusunun kızı ile beşik kertmesi olan bir genç, vatani görevini yapmak için gittiği askerde vereme yakalanır. Hastalanan genç hava değişimi olarak memleketi Yozgat Akdağmadeni’ne gelir. Beşik kertmesinin ailesi vereme yakalanan gence kızlarını göstermek istemez. Genç de tedavi olmak için İstanbul’a gelir ve bir hastaneye yatar, genç duygulandığı bir anda hastanenin penceresinden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla “Hastane Önünde İncir Ağacı” türküsünü söyler. Kısa bir zaman sonra yakalandığı verem hastalığı yüzünden hastanede ölür. Gencin ailesi cenazeyi Yozgat’a getiremezler ve cenazesi İstanbul’da kalır.
Hastane Önünde İncir Ağacı
Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baştabip geliyor zehirden acı
Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu
Mezarımı kazın bayıra düze
Yönünü çevirin sıladan yüze
Benden selam söyleyin sevdiğim gıza
Başına koysun, karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın