Avrupalı değil, Amerikalı hiç değil! LONDRA

Fatma Karaman Süslü

Londra… Nereden başlanır, nasıl anlatılır bilemiyorum. Lakin şunu söyleyebilirim; dünyada görüp görebileceğiniz en güzel şehirlerden bir tanesi. Gitmediyseniz çok şey kaçırdığınız, gidince de ‘Bunca zaman neden buraya gelmedim’ diye hayıflanacağınız bir şehirden bahsediyoruz. Adeta bir okyanus! Tavsiye edebileceğimiz o kadar çok şey var ki… Hadi başlayalım!
EN KOZMOPOLİT ŞEHİRLERDEN
Mimarisiyle, yemyeşil parklarıyla, müzeleri, tarihi ve dünyanın hemen hemen her yerinden milletin kendine yuva bellediği bir şehir Londra. Sekiz milyonu aşkın nüfusuyla, onu dünyanın en önemli ve kozmopolit başkentlerinden biri olarak tanımlayabilirsiniz. Öyle ki her üç Londralıdan biri yabancıdır. 270 farklı uyruk ve 300 dili temsil eder!
Şehrin tam ortasından geçen Thames Nehri kıyısında Romalılar tarafından yaklaşık iki bin yıl önce kurulan bu kozmopolit kent, tarih boyunca dünyanın politik, kültürel, sosyolojik ve sanatsal buluşmalara tanıklık etmiş. Merkez Londra, büyük müzeler, galeriler ve en ikonik turistik mekanların birleştiği yerdir. Zaten turist olarak gezmeye gidecekseniz merkez Londra sizin için yeterli olacaktır.
Lafı gelmişken Londra’ya en az bir hafta ayırmanız gerekiyor. Yazıda daha önce belirttiğimiz gibi sadece tarihi yerler değil tümüyle sizi içine çekecek bir şehir gezeceksiniz.
REZERVASYONUNUZU ÖNCEDEN YAPTIRIN
Öncelikle size kısa bir bilgilendirme yapalım. Londra şehrini gezmek istiyorsunuz Birleşik Krallık ’tan vize almanız gerekiyor. Schengen vize burada geçmiyor. Keza yeşil ve gri pasaporta da vize almanız gerekiyor. Bunun dışında Londra uçak biletlerini genelde çok uygun fiyata bulabilirsiniz. Yalnız uyaralım yaz ayları, Christmas zamanı ve Paskalya Bayramı’nda uçak biletleri çok pahalı! Yine dikkat etmeniz bir diğer nokta ise otel fiyatları. Bu konuda güzel bir şeyler söylemek isterdik lakin bizi affedin. Çünkü otel fiyatları aşırı pahalı. Tavsiyemiz ya çok önceden rezervasyonunuzu yaptırmanız ya da Londra ‘da yaşayan bir akrabanız, arkadaşınız varsa onların yanında konaklamanız olacaktır. Bu küçük hatırlatmaları yaptıktan sonra gelelim Londra’da nerede gezilir, ne yenir, nasıl vakit geçirilir kısmına…
LONDRA’DA GEZILECEK YERLER
Westminster: Londra’nın siyasi merkezi olarak kabul ediliyor, Parlamento Binası’na ve dünyaca ünlü Big Ben’e ev sahipliği yapıyor. Big Ben, ikonik saat kulesine yerleştirilen çanın adı ve hala her saat başı çalıyor. Ayrıca halka açık ve oldukça pahalı bir giriş ücreti olan Westminster Manastırı’nı da ziyaret edebilirsiniz.
Hyde Park: Hyde Park muhtemelen Londra’daki en büyük ve en ünlü parklardan biri. 1637’de halka açılmış olan Hyde Park, birbiriyle bağlantılı olan ve şehrin merkezinde büyük bir yeşil akciğeri oluşturan birkaç kraliyet parkının en büyüğüdür. 350 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Ayrıca koşu, yüzme, kürek çekme, piknik yapma ve hatta binicilik için popüler bir yerdir. Devamında olan Green Park ve St. James Park’ı ziyaret etmeyi unutmayın!
Oxford Street: Günümüzde cadde üzerinde yüzlerce moda markası, alışveriş tutkunlarını seçkin koleksiyonları vasıtasıyla kendilerine çekmeye çalışıyor. Ayrıca kentin en lüks AVM’lerinden biri olan Selfridges burada faaliyet gösteriyor. Daha uygun fiyatlı ürünler içinse Primark‘ı ziyaret edebilirsiniz. Yeme-içme mekanları açısından da zengin profile sahip caddede yıl boyunca farklı temalara sahip etkinlikler düzenleniyor.
Piccadily Circus: Oxford Street’in devamında Regent Street üzerinden ulaşabileceğiniz Piccadily Circus, şehirde günlük yaşamın ne kadar hareketli olduğunu öğrenebileceğiniz ve atmosferiyle New York’taki Times Meydanı’nı anımsatıyor.
Covent Garden: Londra’nın merkezindeyiz. Buradaki semt pazarını gezip Shorts Gardens ve Monmouth Caddesi arasında rengarenk bir çıkmaz sokak oluşturan Neal’s Yard‘a uğrayın. Burada sağlıklı atıştırmalıklar bulabileceğiniz cafeler ve doğal güzellik ürünleri satan butikler var.
Camden Town: Londra’nın kuzeyinde yer alan tanınmış bir kültür mahallesi. Buradaki alternatif kültürüyle bilinen kalabalıklar, hem goths, punks hem de turistlerle dolu. Ayrıca şehrin bu kısmında bir dizi piercing ve dövme dükkânı bulunuyor.
Nothing Hill: Buranın adını Julia Roberts ve Hugh Grant’ın o meşhur filmiyle duymuş olabilirsiniz. Portobello Road’daki dükkânlarda ve tezgâhlarda saatler geçirebilirsiniz.
Kensington ve Chelsea: Londra’nın en zengin bölgesi olan Kensington ve Chelsea, ışıltılı mağazaları, lüks evleri ve mekanlarıyla turistlerin ilgisini çekiyor.
Buckingham Sarayı: Buckingham Sarayı, 1837’den beri İngiltere’nin kraliyet ailesinin resmi ikametgahı olarak hizmet verdi ve bugün İngiliz idari merkezi. Kraliçe tarafından düzenlenen birçok resmi etkinlik ve resepsiyonda kullanılmasına rağmen, Buckingham Sarayı’ndaki devlet odaları her yaz ziyaretçilere açıktır. Buckingham Sarayı’nda 775 oda bulunuyor.
Big Ben Kulesi: Genel olarak Big Ben olarak adlandırılan Parlamento ve Elizabeth Kulesi, Londra’nın en simgesel yapılarından biridir ve Londra’nın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biridir ve bizce Londra’nın en güzel yapısıdır. (Gerçi halen ve önümüzdeki üç yıl boyunca tadilatta olacağını söylemek gerekir)
London Eye: Londra gezisi, ikonik London Eye’ı ziyaret etmeden tamamlanmış sayılmaz. 135 metre yüksekliğinde, dünyanın en büyük dirsekli gözlem tekerleği. Aslında, İngiltere’nin en çok ziyaretçi çeken ve para ödenen yeri oldu. Göze çarpan bir tasarım ve mühendislik eseri olan London Eye, Londra’nın silüetine dramatik bir bakış açısı kattı.
British Museum: Yedi milyondan fazla eserden oluşan bir koleksiyona sahip olan müze, iki milyon yıllık dünya tarihi ve kültürünü anlatıyor. Londra’nın en çok ziyaret edilen müzesini, yılda 6,5 milyon ziyaretçi geziyor. Küçük bir dünya turu yapmak isterseniz buraya muhakkak uğrayın deriz biz! Üstelik bedava!
National Gallery: Bünyesinde 2 bin 300 adet tabloya evsahipliği yapan bu galeride dünyaca ünlü ressamların tablolarını görebilirsiniz! Üstelik ücretsiz.
Thames Nehri: İngiltere’nin güneyinde bulunan nehir. Londra’nın içinden geçerek Manş Denizi’ne dökülür. Uzunluğu 346 kilometre olan nehir Keltçe “Tamesa” kelimesinden “karanlık olan” anlamına gelir. İngiltere’nin baş ırmağı olarak da adlandırılır. Nehir boyunca çok güzel yürüyüşler yapabilir, 1559 yılında açılmış olan ve sadece Shakespeare oyunlarının oynandığı tarihi tiyatroyu ziyaret edebilirsiniz. Ziyaret etmeden kısa bir zaman önce internetten çok ucuza tiyatro biletleri bulabilirsiniz.
Tower Bridge: Dünyanın en tanınmış köprülerinden biridir. Victoria Gotik tarzı, yakındaki Londra Kulesi ile uyumlu olacak şekilde tasarlandı. 1876 yılında Londra’nın doğu bölgesi aşırı derecede kalabalıklaştıkça Thames Nehri boyunca bir köprü yapmak zorunluluk gibi görünüyordu. 265 metre uzunluğundaki köprünün inşasında 11.000 ton çelik kullanıldı. Yine kendisinin Londra’nın en güzel yapılarından biri olduğunu söyleyebiliriz.
Londra Kalesi: Londra Kalesi, dünyanın en ünlü kalelerinden biridir ve kraliyet sarayı, hapishane, cephanelik ve hatta bir hayvanat bahçesi olarak hizmet görmüştür. Eski taşların içlerinde karanlık sırları barındırır. Londra’nın merkezinde, Thames Nehri’ne yalnızca birkaç adım mesafede yer alan Londra Kulesi, şehrin en önemli turistik mekanlarından biridir. Kale, aynı zamanda İngiliz Kraliyet Mücevherlerine, özellikle Anne Boleyn ve Lady Jane Grey dahil olmak üzere 112 kişinin infazı gibi tarihi olaylara ev sahipliği yaptı.
LONDRA’DA NE YENİR?
Aslında yazımıza başlarken şunu söylememiz gerekiyor: İngiliz mutfağı korkunç! Dahası ortada bir mutfağın varlığından bile bahsedemeyiz! O derece yemek fakiri bir ülkeden bahsediyoruz. Ancak Londra, oldukça kozmopolit bir şehir olduğu için hangi ülkenin mutfağını ararsanız var. Haliyle herkesin damak tadına göre yiyecek güzel şeyler de ne mutlu ki, çok kolay bir şekilde bulunabiliyor. Üstelik helal yemek seçenekleri bir hayli fazla! Ama yok illa ‘İngiliz mutfağından bir şeyler yemek isteriz’ derseniz o zaman size fish&chips, beş çayı yanında servis edilen tart, tatlı ve sandviçleri denemenizi tavsiye ediyoruz.

Exit mobile version