Ayşegül Yıldırım Kara: “Kudüs’te çift taraflı zulüm var”

RÖPORTAJ: GÜLŞEN ÖZER

1917 yılında Osmanlı İmparatorluğu Kudüs topraklarından çekilmek zorunda kaldı. Kudüs’ten çekiliş tarihin tam anlamıyla kırılma noktasıydı. Askerlerimiz Filistin topraklarından çıkarken yaktıkları ağıtlar bugün hala Kudüs sokaklarında yankılanıyor. Zaten o günden sonra bölgeye barış ve huzur hiç gelmedi, gelemedi. Üç semavi dinin de kutsal şehri sayılan Kudüs yüz yıldır işgalden, acıdan, kandan, gözyaşından arındırılamadı. Yüz yıllık ayrılığı, bölgenin durumunu, Türkiye’nin tutumunu ve daha birçok şeyi Kudüs Platformu koordinatörü yönetmen Ayşegül Yıldırım Kara ile konuştuk bu ay. Kudüs’ün anlatılmayan hikayesi bu satırlarda…

Merhabalar öncelikle Turuncu dergisi adına yapacağımız röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Son zamanlarda Kudüs ziyaretleri ve artan bir ilgi var. Buradan başlayalım. Kudüs hikayenizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Öncelikle şunu belirteyim, Kudüs ne kadar erken gidilirse gidilsin gidende hep bir geç kalınmışlık hissi uyandıran, Kudüs’ü görmeden geçen ömre hayıflanılacak kadar etkileyici bir şehir. Bunun istisnaları zannımca pek azdır. Gitmeyenlereyse bu sözlerim oldukça cüretkar gelebilir. Biz de platform üyeleri toplu olarak 2015 yılının kasım ayında bir tur programına katılarak gittik Kudüs’e. Her karış toprağında peygamberlerin izleri olan, 3 semavi dinin de kutsal saydığı bu şehir, atmosferi ve ruhu ile çok etkiledi bizleri.

Kudüs ziyareti sonrası bir oluşum mu yani?
Süreç öyle ilerledi evet. Kudüs’ün bütün insanlığı, insan olmanın hakikatine davet eden çağrısına kayıtsız kalamadık ve dönüşümüzde Kudüs’ü adına, kudsiyetine yaraşır bir şekilde anmanın yollarını aramaya başladık. Kudüs’ün mesajına gölge düşüren, şehrin ruhaniyetini inciten yaralara nasıl merhem olabiliriz diye düşündük. Günlük siyasetin yıpratıcılığından uzak bir dil oluşturmamız gerektiğine inandık ve bu dilin kültür-sanat ve medeniyetin ortak dili olması gerektiği kanaatine vardık. Bu yolda kısa vadede değil uzun vadede kazançları önemsedik. Kudüs’e gelecek barışın tüm dünyayı sarmalayacağına olan inancımızla ve hakkın batıla bir gün mutlaka galip geleceğini bilerek, bir tohum ektik. Bu yolda artık gayret bizden Tevfik Allahtan.


Neden yeni bir oluşum ihtiyacı hissettiniz. Platformunuzu tanımamız adına neler söylersiniz? Faaliyetlerinizi anlatır mısınız?
Kudüs’e gidip geldikten sonra fark ettiğimiz ve bizleri rahatsız eden en önemli mesele Kudüs’ün gündemimize yalnızca çatışmalarla ve gerginliklerle girmesiydi. Bu durum Kudüs’ün ruhaniyetini yansıtmıyordu. Kudüs sürekli olumsuzluklarla anılmayı ve silahların gölgesinde bir şehir olarak yaşamayı hak etmiyor. Kudüs tevhidi inancın sembolü kutsal bir şehir olarak barışın ve esenliğin hâkim olduğu bir şehir olmalı. Bu amaçla herkes elinden geleni yapmaya gayret etmeli. Zengi’nin minberi hikâyesinde olduğu gibi Kudüs ne yaşarsa yaşasın hepimizin onun saadeti için inşa edecek minberleri olmalı. Biz medyada yer alan insanlarız, biz minberimizi medyayı kullanarak inşa edebiliriz, öğretmenler öğrencilerine anlatarak, bilgisayar programcıları Kudüs’ü anlatan oyunlar geliştirerek, avukatlar haksızlıklara dur diyerek, mühendisler, mimarlar, terziler… Mutlaka hepsi Kudüs için yapacak bir şey bulabilirler. İlla marangoz olmaya gerek yok henüz Selahattin’in fethetmediği Mescidi Aksa’ya koyulmak üzere bir minber inşa edebilmek için… Bizim de platform olarak bu doğrultuda hedefimiz Kudüs’ü ve verdiği ilahi mesajı her kesimden insana ulaştırabilmek. Bunun için de sanatın, kültürün, sporun ve bilimin evrensel dilini kullanmak. Kudüs’e ve güzelliklerine, faziletlerine dikkat çekmek…

Bu listede size düşen iş ne oldu neler yapmayı düşünüyorsunuz öyleyse?
Bu yolda sergiler, konserler, yarışmalar, film ve belgesel çalışmaları, sempozyumlar ve söyleşiler planladık. Çeşitli kurum ve kuruluşlarla görüştük, olumlu dönüşler aldık. Devletimizin Kudüs’teki çabalarına şahit olan bir grup olarak sivil inisiyatifi de harekete geçirmek istedik. Kudüs’ü layıkıyla tanımaya, tanıtmaya ve mümkün olduğunca çok insanı Kudüs’ü ziyarete davet etmeye çalışıyoruz. Ve en önemlisi Kudüs için önemli tarihlerin kesiştiği bu yılda 2017’de Kudüs’e dair hakikat temelli bir dil geliştirileceğine, bu dilin vicdan sahibi herkesi sarsacağına inanıyoruz.

Kudüs’e kadın grubuyla gittiniz izlediğim kadarıyla. Yanılıyor muyum? İlk sorum bunun özel bir tercih olup olmadığı ikincisi ise böyle olmasından kaynaklı sorun yaşatıp yaşamadığınız yönünde olacak. Neler söylersiniz?
Kudüs’e bir tur şirketi ile ve işinde çok çok ehil bir tur rehberi ile gittik. Bu açıdan oldukça şanslı olduğumuzu düşünüyoruz. Fakat turumuz kadınlara özel değildi. Erkekler de bulunuyordu. Biz medya mensubu bir grup arkadaştık ve evet hepimiz kadındık. Şurası bir gerçek ki kadınların Kudüs’e karşı ilgisi ve sevgisi daha baskın… Genellikle turlarda kadın ziyaretçiler ağırlıkta yer alıyor. Bu da kadınların Peygamber Efendimizin ibadet maksatlı olarak “yolculuk ancak üç mescide yapılır, benim mescidime, Mescidi Haram’a ve Mescidi Aksa’ya” hadis-i şeriflerine olan teveccühlerini ve bu hadis-i şerif mucibince hareket etme gayretlerini gösteriyor. Allahualem, erkeklerin işlerinin yoğunluğu üç gün dahi olsa bu kutsal şehri ziyaretlerine imkan tanımıyor. Gerek erkekler olsun gerek kadınlar turist olarak geldikleri bu şehirde hiçbir sorun yaşamıyor. Zaten Kudüs turistik bir lokasyon olarak dünyada en çok ziyaret edilen şehirlerden biri. Dünyanın dört bir yanından, her yıl sayıları milyonları bulan turist bu şehri ziyaret ediyor.

Bu ziyaretçilerin ne kadarını Müslümanlar oluşturuyor?
En az ziyaret edenlerse ne yazık ki Müslümanlar. Oysa Kudüs’te genç bir kadın sabah namazına yetişmek için tek başına, güven içinde Mescidi Aksa yollarına düşebilir. Sabahın serinliğinde, aydınlığın karanlığa galebe çalmaya başladığı anlarda, o dar ve taş sokaklarda, pervanenin ışığa meyletmesi gibi Mescidi Aksa’ya yönelen insanlar arasına karışabilir. Binlerce yıllık tarihin içinden süzülerek, acı tatlı şahitliklerin eşliğinde kutlu alana ulaşabilir. İşte Kudüs’te bu hazzı bir kez duyan kimse bundan uzun süre ayrı yaşayamaz. Gözü hep Kudüs’te olur, gönlü hep Mescidi Aksa’da olur.

Toplumumuzdaki Kudüs duyarlılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Belli dalgalanmalar siyasi durumla beraber farklılaşma var diyebilir miyiz?
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki, son yıllarda Kudüs’le ilgili ciddi bir bilinçlenme söz konusu ve bunu takip eden bir bilgilenme isteği… Bu çok ümit verici bir durum ancak bugün dünyaya dönüp baktığımızda özellikle Müslüman coğrafyada yaşananlar hepimizin içini acıtıyor. Avrupa ve Amerika’da hızla yükselen İslam karşıtlığı tutum, bir yerlerde yanlış yapıldığını ve biz Müslümanların bu yanlışa karşı doğru dil ile tavır alamadığımızı gösteriyor. Oysaki hakikatin dili evrenseldir, biz de hakikatin dilini yerinde ve doğru bir biçimde kullanabilirsek güzel şeylere vesile olabileceğimize inanıyoruz. Tekrar Kudüs’e dönersek, Kudüs tarihi boyunca iki kez tamamen yıkılmış, defalarca da saldırıya uğramış ve İslam hakimiyetine girdiğinde gerçek esenliği ve güveni yaşamış bir şehir. Bizim Kudüs meselesine nasıl bakmamız gerektiğini de yine İslam medeniyetinin kodları belirliyor. Hz. Ömer’in Kudüs’ü teslim aldığında verdiği ve günümüze kadar ulaşan emanname, siyasi ya da sosyo-kültürel ne olursa olsun önümüzde bir örnek. Buna dair tarihçilerin aktardığı anekdotsa çok ilginç. Kudüs’ü iki yıl boyunca kuşatan Ebu Ubeyde b. Cerrah’a şehrin hakimi olan Sophronius bir şartla Kudüs’ü teslim edeceğini bildirir. Bu şart, Hz. Ömer’in bizzat Kudüs’e gelerek şehri almasıdır. Bunun üzerine Hz Ömer Medine’den kalkar ve Kudüs’e ulaşır. Hz Ömer Kudüs’e gelmeden evvel, Patrik Sophronius ile İslam orduları kumandanı Halit bin Velid arasında daha sonra Hz Ömer’in şehir halkına vereceği emanname maddeleri üzerine çalışılmıştır. Patrik Sophronius’un yoğun ısrarı ile Halid bin Velid emannameye, Kudüs’e yahudilerin girişine izin verilmeyeceğine ve ibadet etmelerinin engelleneceğine dair maddeyi eklemek zorunda kalmıştır. Hz Ömer Kudüs’e ulaştığında daha evvel iki taraf arasında uzlaşılan bu maddeyi emannameden çıkarır ve Kudüs’te yahudilerin de yaşayabilmesi için ruhsat verir. Hatta Hz Ömer’in kuzeyden bazı yahudi kabileleri Kudüs ve civarına getirip yerleştirdiği söylenir. Hz. Ömer’in bakış açısı ve vizyonu Kudüs’e nasıl yaklaşılması gerektiğinin çarpıcı bir örneğidir.

İsrail hızla planlarını ve zulümlerini sürdürüyor. Bu durumda Filistin meselesinde bu ülkede halka ve iktidara düşen rol sizce nedir?
Dünya var olduğu andan itibaren hak ile batıl hep karşı karşıya, hep bir çatışma hali var. Batı yüzlerce yıl dünyanın en ücra noktalarına uzanarak kolonyal, emperyal zulümlerle kendinden olmayan kültürleri ya dejenere etmiş ya yok etmiş. Bu düzen son 100 yıla kadar yahudi toplulukları da etkilemiş, diasporada batının zulmüne maruz kalmışlar. İkinci dünya savaşında yaşananları hepimiz biliyoruz, hatta siyonist bir politika malzemesine dönüştü o acılar da… Batıdaki bu duruma karşılık doğuda İslamın hoşgörü ve saygı şemsiyesi altında bin yıldan fazla süre Kudüs ve civarında rahatça yaşadılar yahudiler, İspanyol zulmünden kaçıp Osmanlıya sığındılar, yine Kudüs’te Kanuni’nin emriyle Mimar Sinan’ın onardığı Burak duvarında güven içinde ibadetlerini ettiler. Tarih boyunca batı tarafından hor ve hakir görülen bu insanlar günün birinde siyasi bir tavır alarak, Siyonizm ideolojisi çerçevesinde Filistin topraklarına cebren girdiler ve burayı kendilerine yurt edinebilmek için her alanda çalışarak, yerli halka, Filistinlilere zulüm ve baskıdan da geri durmadılar. Filistin topraklarını İngilizlerin de katkısıyla kana bulayan Siyonistler, 1948’de İsrail devletini kurdular. Böylece 1917’de Osmanlının 1. dünya savaşında Filistin’i terk etmek zorunda kalmasıyla bölgede bozulan huzur ve barış iklimini sağlamak daha da zorlaştı. Uluslararası hiçbir kuralı tanımayan İsrail’in, kendi vatandaşları için de bir numaralı ihtiyaç olan huzur teminini mevcut politikalarıyla sağlaması da mümkün görünmüyor. Fakat burada asıl sıkıntı ne yazık ki salt İsrail’in tutumu değil. Siyonistler en az iki bin yıl zilletli bir sürgün hayatı yaşayan yahudilere, kendisine ait olmayan bir toprak parçasında devlet kurdular ve bu devletin kökleşmesi için de yoğun çaba içindeler.

Sorun İsrail’n kötülüğünde mi düğümleniyor yani?
Yani İsrail İsrailliğini yapıyor. Varlığını sürdürmeye uğraşıyor. Bu durumun kendi içinde bir mantığı bulunuyor. İsrail’den bir sabah uyandığında zulümlerini durdurup, medeni bir şekilde Filistin’i boşaltmalarını bekleyemeyiz sanıyorum. Asıl sorgulanması ve üzerine düşünülmesi gereken nokta, Filistin’de tüm bunlar olurken Müslüman devletlerin ve Arap lejyonunun tutumu. İsrail, Filistin için 100 yıldır çalışıp didinirken, koca İslam dünyası, 1 milyar 700 milyonluk ümmet, bir avuç Filistinlinin sırtına yüklenen yükün altında ezilmesini seyrediyor. Örnek verelim, Gazze bugün İsrail tarafından abluka altındadır diyoruz. Hayır, Gazze bugün İsrail ve Mısır tarafından abluka altındadır. İsrail, Erez sınır kapısını, Mısır, Refah sınır kapısını kilitli tutmaktadır. Yani burada tek taraflı bir zulüm değil, çift taraflı bir zulüm söz konusu. Bazı Arap liderlerinin basiretsizliği ve ferasetsizliği söz konusu… Zalim zulmünü yapacaktır, bugüne kadar bu hep böyle olmuştur lakin buna karşılık İslam dünyasının buna ortak olmaması ve hatta kendine dönerek, kendini sorgulaması gerekir. Ha ayrıca biz inanırız ki elbette zulüm payidar olmayacaktır.

Gençlerimize Kudüs konusunda bir farkındalık oluşturma adına neler önerirsiniz.
Gençlere sadece Kudüs konusunda değil birçok konuda, öncelikle doğru bilgiyi arayıp bulmalarını önerebilirim. Bilgiye ulaşmanın bunca kolaylaştığı bu zamanda, kolay ulaşılanın daha çok algıya dönük olabileceği bilinciyle hareket ederek, gerçek bilgiye ulaşana kadar sorgulamalarını önerebilirim. Gençlerimizin öncelikle kendi kaynaklarımız ve literatürümüz üzerinden okumalar yapıp, algılarını doğru yönlendirmeleri gerekiyor.

Filistin Kudüs dediğimizde bilinmesi şart diye düşündüğünüz on şey nedir diye sorsak neleri sayarsınız?
Kudüs Platformu olarak Kudüs’le ilgili bir kitapçık hazırladık. Bu kitapçık “Kudüs Hakkında Bilinmesi Gereken 100 Madde” başlığını taşıyor. Biz Kudüs hakkında bilinmesi gerekenleri 100 maddeye sığdırmakta zorlanırken bunu 10’a indirmek gerçekten çok zor olacak ama deneyelim.
Kudüs, İsra’nın durağı, Mirac’ın basamağı, namazın yurdu
Kudüs, Peygamberler diyarı
Kudüs, İlk kıble, ikinci mescid, üçüncü harem
Kudüs semavatın kapısı. Göklerle yerin en yakın noktası. Hz. Peygamber (sas) buradan miraca çıktı, Hz. İsa buradan göğe yükseldi. Yahudilere göre üçüncü mabedin parçaları gökten buradan indirilecek yeryüzüne.
Kudüs taş şehri, taşların şehri. Hacer-i Muallak’tan, yahudilerin mezarlarına bıraktıkları taşlara, Burak duvarında önünde ağlanan taşlardan intifada atılan taşlara kadar her taşın anlamı farklı.
n Kudüs, Hz. Ömer’in, Selahaddin’in, Fatih’in, Yavuz’un, Abdülmecid’in fermanı, Abdülhamid’in dokunulmazı.
2017 Kudüs’ün Osmanlılar tarafından alınmasının 500’üncü, Osmanlının Kudüs’ten çekilişinin 100’üncü, İsrail tarafından işgalininse 50’nci yılı.
n Lailaheillallah İbrahim Halilullah lafzı. 400 yıl boyunca barış ve huzurla Kudüs’e hakim olan Osmanlının El-Halil kapısına hediyesi.
Osmanlının mirası. Kudüs’te hala Hristiyanlar için dünyada en kutsal mekan olan Kamame kilisesi, Sultan Abdülmecid’in 1852’de verdiği ferman ile yönetiliyor, 170 yıla yakındır Osmanlı statükosu korunuyor.
Bunların yanında asla unutulmayacak, tadına doyulmaz zeytinyağı, felafeli ve humusu

Exit mobile version