Bir turnusol kağıdı olarak Istanbul Sözleşmesi

ÜMMÜGÜLSÜM TAT

Son yılların değişmeyen gündemlerinden birisiydi İstanbul sözleşmesi. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ diyenlerle ‘İstanbul Sözleşmesi bugün yaşanan sorunların nedeni, nesil elden gidiyor’ diyenlerin sesini sık sık duyduk medyada. Sözleşmeyi savunanlar da karşı çıkanlar da zaman içinde maalesef marjinal çıkışlar yapmaya başladı. Bu sırada kadın cinayetleri de arttı. Her akşam ayrı bir isim üzerinden yeni bir hikaye duymaya başladık. Öldürülen kadınlar hatta katledilen aileler, çocuklar…

Geçtiğimiz yıl Türkiye, sözleşmeden çıkma kararı aldı. Sözleşme yaşatır diyenleri ve sözleşmeden iyi ki çıktık diyenleri okuduk. Cinayetler yine devam etti tabi. Televizyonların sabah kuşağında kadınları öldüren katilleri aradık, öğlen kuşağında kızların kendilerini öldürme potansiyeli olan adamlara olan aşkını ve bu aşk için ailelerini nasıl terk ettiklerini izledik, akşam yeni bir kadın cinayetine ağladık. 

Sahİ biz ne yaptık?

Son yıllarda dünyanın birinci gündemi kadın. İslamofobyadan ekonomiye kadar pek çok gündem kadın üzerine şekilleniyor. Tartışmalı bölgelerde bir siyasi çıkmaz varsa kadın bir başkan seçiliyor. 

Kamal Harris ve Biden diyalogları medya tarafından özenle takip ediliyor. Biden bir şekilde oyundan çekilecek ve Harris ABD Başkanı olacak komplo teorisi üzerinden tekrar tekrar yazılan senaryolar var.

Dünya kadını neden bu kadar çok konuşuyor?

Çok sevdiği ya da değer verdiği için mi zannediyoruz. Batılı ülkelerin bu konudaki maskesi çoktan düştü. Finlandiya Başbakanının fotoğrafları servis edilirken ebeveynliğin yükü altında tek başına kalan, sosyal travmalar yaşayan Finlandiyalı kadınların intihar haberlerinden kimse bahsetmiyor. Çünkü fotoğrafta güzel, başarılı bir Başbakan hepimizi selamlıyor. Çünkü bazı kadınlara ayrıcalık, seçkinlik verilince tüm kadınlar rahatmış imajı üzerinden oyun kurgulanıyor.

Dünya kadını neden konuşuyor? 

Çünkü nesli devam ettirecek kadın. İnsanlar kapitalizmin etkisindeki hayatlarda ayları ve yılları hesaplarken, neslin devamı üzerinde büyük çalışmalar yapılıyor. Aynı çalışmayı yapanlar bazen kadın politikaları üzerinden kuruyor oyunu bazen covid-19, bazen çatışma bölgeleri… Dünya nüfusunun azaltma politikalarının merkezinde kadın var. Bundan on yıl sonra şehirlerin artan nüfusunda kadın iş gücü var. Mülteci kadınlar ve çocuklar üzerinden kurguladıkları hayatlar var. Bir yandan da yaşlı ölümleri var. Yakın bir zamanda Türkiye’de bile bir çocuğun emekli dört kişiye bakmak zorunda kalacağını gerçeği var.

İstanbul sözleşmesi tümden kötüdür ya da çok başarılı bir sözleşmedir diyemeyiz. Dolayısıyla Türkiye’nin kadın cinayetleri gibi gerçek bir sorunu varken bir sözleşmeyi turnusol kağıdı yapıp onun üzerinden yol almak çok da sağlıklı değildi. CEDAW (Birleşmiş Milletlerin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) 1985 yılında imzalanmıştı mesela. Bu sözleşmeden kaç kişinin haberi vardı ya da o günün atmosferinde nasıl bir tartışma ortamı oluştu bilmiyoruz. 

4. Dünya Kadın Konferansında Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı herhangi bir çekince koymadan yine kabul edildi ülkemiz tarafından. Pekin Deklarasyonu doğrultusunda kız çocuklarının 8 yıllık eğitim alması gündemdeydi. Biliyorsunuz Türkiye’de zorunlu eğitim kız erkek fark etmeksizin 8 yıla çıkartıldı. Bu beklenen bir gelişmeydi. Ama nasıl? 28 Şubat darbesi eşliğinde. Türkiye’de mesleki eğitime ölümcül darbeler vurularak, bir nesil istenmeyen vatandaş ilan edilerek. İstanbul sözleşmesi günün koşulları düşünülünce önemli bir adımdı. Aile mahkemelerinin kurulduğu, iş kanununda kadınlara yönelik düzenlemelerin yapıldığı, töre ve namus cinayetleriyle ciddi bir mücadele yapıldığı, kadın istihdamı konusunda önemli adımların atıldığı 2002 yılı sonrasını hatırlayalım. Aynı İstanbul Sözleşmesinin çekinceli kısımları vardı. Bazı maddelerin sahaya yansımasında sorunlar oluşacaktı. Sözleşmeler, kanunlar, yasalar yaşayan metinlerdir. Zaman içinde şekillenir, uygulama sırasında olumlu ve olumsuz yanları netleşir. Bugün çok önemsediğimiz bir sözleşme bundan yirmi yıl sonra büyük çıkmazlara neden olabilir. 

İstanbul Sözleşmesinden daha da önemli olan Türkiye’nin kadın cinayetleri ve kadınlara, çocuklara yönelik her türlü şiddetle mücadele etme kararlığıdır.

İstanbul Sözleşmesini bir turnusol kağıdına çevirenler, sözleşmeden çıkılınca şapkalarını önüne koyup düşünmeliler. Toplumun huzur ve barışı, ailelerin korunması, neslin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için şimdi ne yapılmalı? Kadın konusu ne Yeşilçam filmleriyle, ne gerici etiketleriyle ne de siyasi yelpazede çözüm aranacak bir konu değildir. Bir turnusol kağıdı hiç değildir. Bu konuda yapılan tartışmaların kimseye bir faydası yok.

Başa dönüp, kitabı yeniden okuma vakti çoktan geldi.

İlk cümle Veda Hutbesinden gelmeli. ‘Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.’. 

Kadınlara iyi davranmak, Müslümanlara Peygamber Efendimiz (sas)’in vaziyeti. 

Exit mobile version