Kadın Konusu Sosyolojik Malzeme Değildir

 

2013 yılıydı. ‘Kadın cinayetleri politiktir’ etiketini sosyal medyada görünce hepimiz şaşırdık. Cümlenin içinde kadının kapsadığı özne; terörist kadınları, yasa dışı eylem yapanları, vatana ihanet edenleri kapsıyordu. Yüklem ise tek kelimeyle devleti suçluyordu. Kadın konusu dünyada bu kadar ön planda iken birileri durumdan rol çaldı. Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın kaçırdığı kadınlar ve kız çocukları hepimizin kalbinde yarayken Avrupa PKK’lı kadınların ‘Çektiklerini(!)’ konuştu. Kadınlar üzerinden tüm radikal gruplar PR yapmayı amaçladı. Ellerindeki en büyük malzemeydi kadın. Arada FETÖ ekibi de bu alana girdi. Devlete ihanet eden kadınlara önce ‘Doğurun’ emri verildi sonra bebekli kadınların tutuklanma sahneleriyle toplumsal vicdana sözde ayna tutuldu.

YEDİ YILDIR ZİRVEDE

Dünya da Türkiye de tam 7 yıldır en çok kadını konuştu. ABD seçimlerinden Pakistan’daki çocuk işçiliğine, Güney Afrika’daki siyasette kadın temsilinden COVID-19 sürecinde kadın liderlerin rolüne uzanan geniş bir çerçevede kadın var. Evet kadın ama hangi kadın?

Peki Türkiye’de ne oldu da kadın konusu entelektüel tartışmalardan üçüncü sayfa haberlerine indi? Neden öldürülen kadınlardan geriye kalanlar ana haber bültenlerinde yayınlanıyor? Türkiye’de kadınlar şiddet görüyor tezinin arkasına nasıl bir paravan kuruldu? İstanbul Sözleşmesi yaşatır diyenler kadınları neden sözleşmenin koruduğuna körü körüne inanmak istiyor?

Gelin biraz da arka planını inceleyelim.

İNANDIRILMIŞLAR

Son yıllarda öldürülen kadınların hikayelerine baktınız mı? Sosyal yaşamları, ekonomik durumları, siyasi görüşleri, giyim tarzları birbirinden farklı. Fakat bir şekilde sistematik şiddete uğramışlar, onları öldüren erkek tarafından şiddeti ‘Hak ettiklerine’ inandırılmışlar belki de. Öldürülen kadın, öldüren baba, bazen evlat, bazen koca…

Eş, dost, akraba “Kızınız boşanıyor mu vah vah” diye ailelerine telefon açmasın diye saklamışlar dertlerini. O ortamı, o adamı terk edememişler. Gitmek isteyince de öldürülmüşler. Çünkü şiddeti uygulayan mağdurun sürekliliğini istiyor. Her gün eziyet ettiği eşinden boşanmıyor hastalıklı zihniyet. Sonuç malum. Her ölüm bin acı, bin yürek sızısı.

PROBLEM VAR

Türkiye’de ekonomik ve sosyal dönüşümler yaşanırken aile yapısı değişti. 20 yıl öncenin reçeteleri aileleri kurtarmaya yetmiyor. “Saçımı süpürge ettim” diyen anne öğütleri evleri yuva yapmıyor. Aile diye dört harfle yazılan ciddi bir problemimiz var. Bir gelinlik, bir damatlıkla hayat kurulmuyor. Özellikle genç çiftlerin sorunlarını anlayamayan toplumsal mekanizma yangına ateşle gidiyor.

Boğaziçi mezunu Arnavut bir arkadaşımla yıllar önce evliliği, Türkiye ve Balkanlar’daki gelenekleri konuştuğumda “Türkiye’de evli olmak çok zor. İnsanlar aile içinde birbirini çok takip ediyor ve ciddi bir toplumsal yarış var, bu da huzursuzluğa neden oluyor” diye özetlemişti gözlemlerini. Balkanlar’da hala aileler geniş aile olarak yaşıyor bunu başarabiliyor. Sıkı takip ve birbiriyle yarışan aile bireyleri yok. Aile içi şiddeti arttıran ortam yok.

Oysa Türkiye’de maalesef eski/yeni kıyaslamaları, yüksek beklentiler, çatışmalı rol modeller evlilikleri bitiriyor. Evliliğin bitiş noktasına gelmesi bir problem sonrası bin… Toplum sizden biten evliliğinizi bitmemiş gibi yaşatmanızı istiyor.

TOPLUM KORUR

Belli bir yaşa geldiği halde evlenemeyenler, evlenip mutlu olamayanlar, mutsuz ailelerde büyüten çocuklar gibi çok ciddi sorunlar var elimizde. Biz ne yapıyoruz? Yaprak Dökümü dizisindeki gibi onca probleme rağmen “Aman ağzımızın tadı bozulmasın” diye çay demleyen Hayriye Hanım gibi sorunların üzerine halı örtüyoruz.

Aileyi toplum korur. Sigortası toplumdur yani. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılır ya da çıkılmaz fakat aile bir sözleşme ile bu kadar ilişkilendiriliyorsa burada ciddi bir sorun var demektir.

ÖRNEKLERE BAKALIM

Kuran’da adı geçen, İslam tarihine yön veren kadınlara bir bakın. Hepsi bir şahsiyet örneğidir. Hz. Züleyha’dan, Hz. Hacer’den Hz. Hatice’ye uzanan silsilede kadınlar bir masal kahramanı değil insandı ve kadındı. Eşti, anneydi. İslam ve kadın denklemini ‘İtaat’ kıskacından çıkartamayan zihniyet maalesef puzzle da kadını doğru yere hiç koyamadı. ‘İslam’ın kızı’ diye sosyal medyada paylaşılan söylemler de romantik olmanın ötesine gidemiyor. Kadın, kişilik, şahsiyet, kulluk, eş olmak, annelik, aileyi toparlamak gibi kavramların sırasını bozduk, yanlış dizimden doğru perspektif bekliyoruz.

HAK ETMİYORLAR

Dün “Kadın cinayetleri politiktir” diyenler bugün “Sözleşme hayat kurtarır” diyor. Maalesef bu ekiple karşı karşıya gelen bazı kalemler toplumun geldiği yerin faturasını yalnız ve yalnızca İstanbul Sözleşmesi’ne kesiyor. Sahada ise aileler sorunlarına çözüm bekliyor.

İstediğimiz kadar görmezden gelelim, bunca kadın, çocuk, aile yaşananları hak etmiyor.

DENEY TAHTASI DEĞİL

Kadın konusu feministlere altın tepside sunulacak bir konu değildir. Kadın konusu aileden bağımsız düşünülecek bir konu da değildir. Toplumun yarısına reçete edilen hiçbir ilaç toplumun tamamına şifa olmaz.

Beraber yaşadığımız toplumda yaraları beraber sarmak, kırıldığımız dalları yeniden birleştirip baharın gelmesini beklemek zorundayız. Kadın cinayetleri politik değildir. Kadınlarla ilgili konular birilerinin laboratuar, deney tahtası hiç değildir.

Exit mobile version