Karantinanın 5. Günü

 

Covid-19’a özgü kesin bir belirti olmadığı için bu süreçte yaşadığımız tüm hastalıklar ‘Acaba covid-19 muyum?’ sorusunu getiriyor aklına insanın. Covid-19’a yakalanınca da tam tersi de yok ya gribim ben, daha çok soğuk algınlığı gibi, biraz üşüttüm, çok uykusuzum gibi sebepler buluyor insan.

Ben yaklaşık olarak 2-3 gün yerimden kalkamayacak kadar yorgun ve halsiz hissediyordum. Mide bulantısı, hafif öksürük, ateş ve şiddetli bir baş ağrısı eşlik etti birkaç gün. 19 aylık bebeğimde önce cilt döküntüsü pişik başladı. Ateş ve ishal takip etti. Geceleri 3 saat uyanık kalıyor; sayıklama ile ateş devam ediyordu. Bebekler hasta olunca mütemadiyen anneyi emmek isterdi ve benim hiç enerjim kalmamıştı. Bebeğim muhtemelen yeni diş çıkarıyordu, bense biraz üşütmüştüm ve günlerdir ne gece ne gündüz uyuyamadığımız için bu kadar hasta hissediyordum. Diş dönemleri böyle zorlu geçerdi tabii ki. Derken devam eden ateşin 4. gecesinde bebeğimizin odasına ateş ölçmek için girdik.

Eşim önce altını değiştirelim dedi. Bense ‘’Yapmış mı ki?’’ diye sordum. Kokuyu almıyor musun diye sordu eşim. Evet, kokuyu hiç mi hiç almıyordum. Beze burnumu dayadım hiç koku yoktu. Sessizliğin sesini duyar gibi ‘kokusuz’luğun kokusunu aldığımı düşündüm.

Kocaman bir boşluk hissi yayıldı. Bize artık test yolu gözükmüştü. Gecenin bir yarısı çeşitli hastaneleri aradıktan sonra en yakın şehir hastanesinin yolunu tuttuk. Bebeğimize nereye gittiğimizi sorduk. ‘Harkaaa!’ Pek tabii parka gidiyorduk! Öyle ya gecenin bir yarısı ateşli bir bebek ile ancak parka gidilirdi.

Hastaneye vardığımızda nasıl bir işleyişin olduğunu bilmiyorduk. Acilden giriş yaptık. Bizi nöbetçi doktora yönlendirdiler. Belirtileri ve Covid olabilecek olan kişilerle temasımız olabileceğini söyledim. Daha sonra Covid-19 için ayrılmış masaya yönlendirildik. Buradan telefon numaralarımız ve belirtilerimizin yazılacağı bir form ile acilin hemen dışındaki örnek alma yerine gittik. Formu ilgili görevli doktora verdik.

Ağız ve burunlarımızdan örnek alındı. Her şey 10 dk. içinde tamamlanmıştı. Daha fazla bürokratik işlem olmaması çok güzeldi. Buraya gelmeden önce acaba yeterli belirtiyi göstermediğimiz için test yaparlar mı diye kaygılıydık ama semptomları söylediğimiz gibi test için sıra verildi.

Arabamıza bindiğimizde oğlumuz yorgunluktan bayılmak üzeriydi ama hala park diye sayıklıyordu.

Onu parka götürüp, parkta kimsenin olmadığına, karanlık olduğuna daha sonra tekrar geleceğimize ikna edip evin yolunu tuttuk. Önümüzdeki 14 gün parkı kitaplardan görüp park hasretini öyle giderecekti.

Ertesi sabah tabiri caizse vitaminler, bitki çayları, parasetamol, taze meyve ve sebzelerle kendimizi ilaçladık. Bulaş olduğunu düşündüğümüz yakınlarımızı aradık. E-nabız sisteminden sonuçların çıkıp çıkmadığını kontrol ettik. Saat 5’e doğru filyasyon ekipleri beni aradı. Eşimi sordular, telefonuna ulaşamadıklarını pozitif vaka olduğunu söylediler. Benim sonucumun henüz çıkmadığını ifade ettiler. Yapmamız gerekenleri ilettiler. Başka hasta yakınlarımızın olup olmadığını sordular. Bir saat sonra benim sonucumun da pozitif olduğu bilgisi geldi. Yaklaşık iki saat içinde de ilaçlarımızı filyasyon ekipleri getirdi.

Biz uykusuz, yorgun dinlenecek bir köşe ararken sürekli ilgi ve oyun bekleyen huzursuz bir bebek vardı evin içinde. Yattığımız yerden bul tak oyunları oynamaya çalışsak da nafile. Hem anne hem babayı yanında aktif bir şekilde görmek istiyordu çocuk. Tüm hastalığına rağmen kıpır kıpırdı hem de. Dönüşümlü çocuğa bakmaya çalıştık.  Eve yemek getiren bir firma ile anlaştık. Sadece çocuk için yemek hazırladık. Eve su aldığımız firmayla görüşüp damacanaları bir süre iade etmeyeceğimizi söyledik. Çöpleri kontrollü bir şekilde dezenfektan ile temizleyip kapıya koyduk. Kapıyı kimseye açmadık. Havalar güzel oldu ama dışarı hiç çıkmadık. Gerçek bir karantina yaşadık. Hem de bu sefer gerçekten kapının dışına çıkmak 14 gün boyunca yasaktı. Eş, dost, akrabalar endişeli ve korkarak arayıp sordular.

Kaymakamlık bir ihtiyacımızın olup olmadığını sordu. Sağlık ocağında bizi tanıyan hemşireler bebeğimizin durumunu ve bizleri sordu. Bunlar rutin aramalar olsa bile devletin bu süreçte desteğini görmek rahatlatıcıydı. Biz şanslıydık. Hem ağır seyretmiyor hastalığımız hem imkanlarımız yerindeydi. En büyük şansımız yaşadığımız bölgede vaka sayısının çok yoğun olmamasıydı.

Diş sandığımız şeyin aslında Covid-19 olduğunu, bebeklerde de hastalığın gelişebileceğini, orta seyirde geçirince korktuğumuz kadar bir hastalık olmadığını tecrübe ettik. En önemlisi Sağlık Bakanın her gün ifade ettiği gibi aile içi dahi olsa bu süreçte ev oturması yapılmaması gerektiğini anlamış olduk.

Exit mobile version