Nilhan Osmanoğlu Vatansever: “Bu topraklardaki kadınların gücü ile hiçbir medeniyetin kadınları yarışamaz”

Röportaj: Hamra Taştan

Nilhan Osmanoğlu Vatansever…  Sürgünden sonra vatan toprağı İstanbul’da doğan ilk Sultan. Kitaplar kaleme alıyor, tarihi bize anlatıyor, hayata bakışı ve yaptığı analizlerle hepimizin dikkatini çekiyor. Nilhan Sultan ile güzel bir İstanbul gününde buluştuk. Osmanlı’da kadın girişimciliğinden, aileye, kokulardan, Gül mayasına uzanan geniş bir söyleşi yaptık. 

Nilhan Hanım girişimcilik hikâyenizi merak ediyoruz. Kendi markanızı oluşturmaya ne zaman karar verdiniz? Bu süreçte neler yaşadınız? 

Kendim ve ailem için neleri tercih ediyorsam, ne kullanıyorsam diğer insanların da bunlardan faydalanmalarını istedim. Bu düşünceyle girişim dünyasına adım attım ve Osmanlı saraylarında kullanılan kozmetik ve tıp reçetelerini bugüne taşıyarak HARREM’i kurdum. HARREM’de geçmiş tarihimizde kullanılan ve bugüne entegre edebildiğimiz içeriklerle ürünlerimizi hazırlıyoruz. Örneğin, Türkiye’de emsali olmayan Gül Mayası’na insanların ulaşmasını sağlıyoruz. 

Sarayın güzellik reçetelerini daha geniş kitlelere tanıtmayı amaçlıyoruz. E-ticaret sayesinde ürünlerimizi dünyanın her yerine ulaştırma imkanı yakalıyoruz. Günden güne marka bilinirliğimiz artarak devam ediyor.

 Yaptığım işlere parasal olarak değil insanlara iyi gelecek ve onlara şifa verecek şeyleri nasıl gösterebilirim, nasıl ulaşabilirim diyerek başladım. Önceliğim çok satan değil, fayda sağlayabilecek ve ihtiyacı karşılayacak ürünlerdi. Bir de hizmet sektörü olarak Çengelköy’de restoranım bulunuyor. 

İkincisini Ramazan ayında Paşalimanı’nda açacağız. Burada yine ben ve ailem nasıl bir ortamda yemek yemek istiyorsak o düzende kurduk. İnsanların geldiğinde sessiz, sakin vakit geçirebilecekleri ve rahatlıkla kitap okuyabilecekleri bir ortam tasarladık. Özellikle de insanların birbirini rahatsız etmeyecekleri şekilde masaları düzenledik. 

Menü tamamen sağlıklı içeriklerden oluşuyor ve asitli hiçbir içeceğe yer vermedik. Özellikle yeni açacağımız restoran için çok heyecanlıyım. Çünkü Türkiye’de emsali olmayan bir mutfak ve profesyonellikle yürütülecek. Osmanlı’nın dönem mutfağını işleyeceğiz. Kısacası yaptığım her şeyin benim için anlamı var. Girişimlerimi geçmişimden aldığım ilham ile bugün kültürel bir köprü olarak görüyorum. Hepsinde anlatmak istediğim bir hikâye var. 

Doğal şifalanma yöntemleriyle kurmuş olduğunuz HARREM markanızda en çok ilgi gören ürün nedir?

Burada Gül Mayası’ndan bahsetmek istiyorum. Genelde gül suyu çok bilinen ve kullanılan bir üründür. Gülün pek çok hastalığı tedavi edici özelliğe bulunur. 

Dünya tıp tarihine damga vuran İbn-i Sina’nın kitaplarında tarihte gülün göz hastalıklarına iyi geldiği, ruhu iyileştirdiğini görüyoruz. 

HARREM’de sadece ürünü değil bir kültürü taşıyoruz. İlk kez insanlar Gül Mayası diye bir hidrosol olduğunu, bunun faydalarını öğrendi. 

Sadece yetişkinler değil, bebekler ve çocuklarda kullanıldığında da hem ruhlarına iyi geliyor hem de ciltlerinde büyük bir etkiye sahip oluyor. Pahalı kremlerdense doğal içerikli ürünlerin ne kadar fayda sağladığı gösterdik. İnsanların olumlu dönüşü ve birbirlerine tavsiye etmesi sayesinde hızla büyümeye devam ediyoruz.

Biraz hidrollerden bahsedebilir misiniz? Ne işe yararlar?

Bitkilerin iyileştirici gücünü kullanarak birbirinden şifalı çiçek suları üretiyoruz. Osmanlı Devleti de dâhil olmak üzere tüm dünyada yüzyıllardır kullanılan hidrosoller, birçok problemin tedavisine yardımcı oluyor. Moleküler yapıları sayesinde doğal dengemizi bulmamıza yardımcı olan hidrosoller, kronikleşmiş problemlerin çözümünde fayda sağlıyor. Hidrosoller, bitkilerin ve çiçeklerin enerjilerini barındırıyor. Üstelik tamamen doğallar ve herhangi bir katkı maddesi içermiyorlar. Hatta ağzınıza bile sıkabilirsiniz. Örneğin, gül mayası suyu, cildi nemlendiriyor ve besliyor. Tarçın suyu, dezenfektan özelliğe sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Akgünlük suyu, cildi sıkılaştırıyor ve sarkmaları önlüyor. Defne suyu ise kepeklenme ve cilt döküntülerini durduruyor. 

Osmanlı’da kadın girişimciliği nasıldı? Öncü kadın girişimciler var mıydı? 

Elbette ki vardı. Baktığınız zaman çokça örnek verebilirim. En son Kudüs ziyaretimde Hürrem Sultan’ın açmış olduğu bir imarethane denk geldim. Binlerce kişiye asırlarca yemek dağıtılan bir yerden bahsediyorum. Burayı Hürrem Sultan, kendi maaşı ile açmış. Mekke ve Medine’ye gittiğimiz zaman yaptırmış olduğu suyolları, buradaki katkılarının en büyüğüdür. Yaptıkları saymakla bitmez. Osmanlı’da yüzde yetmişi kadınlara ait vakıflar bulunuyordu. En son Bezmialem Sultan Vakfını söyleyebiliriz. Bu hastane hala Bezmialem Valide Sultan’ın yazmış olduğu vakfiye ile yönetiyor. 

Bu vakfiye yazmak için ilim lazım. Eğitimden geçmemiş hiçbir kadın bu vakfiyeye bir şey katamaz. Burada onların ne kadar eğitimli, ileri görüşlü olduklarını görüyoruz. Günümüzde ne yazık Osmanlı’da kadınlara verilen değerin tam tersini gösterdiklerini görüyoruz.

Sizi hep kamusal kimliğinizle tanıyoruz. Nilhan Sultan nasıl bir annedir? Yoğun günlerde ailenize zaman ayırabilir mi? Boş kaldığında neler yapar?

Çalışan bir anneyim ama önceliğim her zaman çocuklarım. Elimden geldiğince çocuklarımla kaliteli vakit geçirmeye çalışıyorum. Benim için onların huzurlu bir ortamda büyümesi, iyi bir eğitim almasından daha önemli bir iş olamaz. Belki çocuklarım geleceğin fikir lideri, bilim insanı ya da cumhurbaşkanı olabilirler. Annenin çocuklarıyla kaliteli ilişki kurması onları geleceğe ve topluma daha iyi hazırlar. Çocuklarımızı yetiştirmek toplumda iş olarak görünmede, kadının evdeki rolü dışardakinden daha zor. Onlarla vakit geçirmek ihtiyaçlarıyla bizzat ilgilenmem hiçbir şeyin önüne geçemez. Yoğun günlerimde bile ailem her zaman önceliğim oluyor. Boş kalmayı sevmiyorum. Kendime mutlaka bir şey katmam gerekiyor. Başımı yastığa koyduğum zaman kendime ve çocuklarıma ne kattığımı düşünüyorum. Birbiri ile aynı güne uyanmak yerine her güne yeni bir şey katmam gerekiyor. Hobilerim var ama bunları boş vakit olarak görmüyorum. Ruhumuzu sevdiğimiz ve bize iyi gelen şeyler ile iyileştirmeliyiz.  

Osmanlı toplumunda kadının ailede rolü nasıldı? Bugün ailelerin yaşadığı sorunlara özümüzden bir merhem sunulabilir mi?

Öncelikle bizim toplumumuzda kadın ve erkeğin rollerinin değiştiğini görüyorum. Fıtrat olarak çok farklı olmamıza rağmen aynı kulvarlarda yarıştırılıyoruz. Ben kadın ve erkeğin eşit olduğunu düşünmüyorum. İnsan anatomisi gereği eşit olmamız zaten mümkün değil. Oluşturulan eşitlik algısı hem kadın hem de erkeğe zarar veriyor. Geçmişe baktığımızda Osmanlı’da kadının daha değerli olduğunu düşünüyorum. Kadın daha çok el üstünde tutulurmuş. 

En basit örneklerinden biri kadınlar Osmanlı’da mülkünü ve mirasını erkek ile paylaşmak zorunda değildi. Aynı şekilde Türk aile yapısının bozulmaya çalışıldığını görüyoruz. Tek merhem, geleneklerimize ve örflerimize bağlı kalmak.

Kadınların medyada şiddet mağduru olarak anılması hangi toplumsal dinamiklerin sonucu, ya da sebebi? 

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu haberleri evimde açarak çocuklarıma izletmiyorum. Bizim ailemizde değil kadına, canlıya zulüm gibi kelimeleri ne ben duydum ne evlatlarıma duyurdum. Bunların beynimize işlenmeye çalışılmasına karşıyım. Tabii ki şiddetin her türlüsüne karşıyız. Bunların en ufak detayına kadar medyada malzeme yapılması yerine yaşanılan bu durumda zarar veren gerekli cezayı aldı mı? Adalet bu konu için ne yaptı? Bunları bilmemiz gerektiğine inanıyorum.

Anadolu’da kadın olmak size neleri hissettiriyor? 

Benim için bu topraklarda kadın olmak çok değerli. Birçok ülke gezdim ve neredeyse her ülkeden, dinden ve ırktan arkadaşlarım oldu. Bu topraklardaki kadınların gücü, sabırları, azmi ve metanetleri ile hiçbir medeniyetin kadınları yarışamaz. Bu bizim için çok değerli. Biz güçlü atalara sahip bir toplumuz ve kadınlarımız bu güce sahip çıkmalı.

 Hanedan ailesi sık sık bir araya geliyor mu? Çocuklarınızı yetiştirirken hanedan vurgusunu koruyor musunuz?

Osmanoğlu ailesi sık sık olmasa da özel günlerde bir araya geliyor. Dünyanın pek çok ülkesinde yaşayan aile mensubu var. Aile içinde resmi geçerliliği olmayan 25 şehzade, 13 sultan var. Ailemizde hala belli başlı prosedürler devam ediyor. Herkesin siyasi görüşüne hayata bakış açısına saygı duyuyoruz. Çocuklarımıza elimizden geldiğince bizlere anlatılan düzeni öğretmeye çalıyoruz. Hepsi atalarını tanıyarak, sorumluluklarını bilerek yetişiyorlar.  

Rutin dualarınız var mı? En çok ne için dua edersiniz? 

Her duaya başladığımda kendimi ve ailemi sona bırakıp unuttuğum oluyor. İlk umre vazifemi yerine getirmek için gittiğimde çevremde yardıma ihtiyacı olanlar için ümmet için dualar okudum ve yazdım. Sonradan fark ettim ki kendim için bir duam olmamış. Dualarım tüm Müslümanların feraha kavuşmaları, zulümden kurtulmaları için oluyor. Geçmişteki atalarımız için dua ediyorum. Kabirleri nurla dolsun bizi onların yolundan ayırmasın oluyor. En önemlisi de onarın düşmanların bugün hala varlar. Allah bizi onların zulmünden korusun ve oyunlarını kendi başlarına çalsın. Nefsimizle mücadele etmeyi herkese nasip etsin.

Kitap okumayı sevdiğinizi biliyoruz. En son hangi kitabı okudunuz? 

En son Platon’un “İnsanın Kendini Yenmesi En Büyük Zaferdir” kitabını okudum. Günlük hayatta çok fazla kitap okuyorum. Özellikle tarih kitapları, arşivden belgeler ve makaleleri inceliyorum. Zihnimi açacak felsefe kitapları keyifle okuduklarımdan.

İslamofobia, ırkçılık ve şiddet dünya genelinde yükselişe geçti maalesef. Geleceğe baktığınızda ne görüyorsunuz?

İslam’ın hakim olduğu bu topraklarda ırkçılık ve şiddet gibi konular konuşulmamalı. İslam dini bunların hiçbirini içermez. Bazı güçler bizlere hoşgörülü değilsiniz, barbarsınız diyorlar. Oysa İslam dini, hoşgörüyü, yardımseverliği, nefse sahip çıkmayı anlatır. Bu düşünceyi yaymak isteyenler Müslümanları sömürge yapmak isteyenlerdir. Dünyada bu konuda farkındalık değişiyor. Ben hiçbir konuda ayrımcılığı savunmuyorum. İslam’da Allah’ın yarattığı mükemmel bir düzen var. İslam, Müslümanlara bakarak değerlendirilemez. İnanıyorum gelecekte bunların hepsi sona erecek.

Exit mobile version