Furkanımızda, yüce kitabımızda bizlere bu esas çok güzel bir şekilde hatırlatılır. Şu son bir ay içinde öyle bir değerimiz, kaybımız oldu ki atalarımız gökte delik oldu derlerdi. O değerin uçup gitmesiyle bir yıldız kaydı. Ahmet Kekeç’imiz, vuslata erdi. Kısa sayılabilecek bir ömrü kınayanın kınamasına aldırmadan yiğitçe avam biriyle kelle koltukta yaşadı. Yazdı, yazdı, yazdı. Üzerine yemin edilen kaleminin hakkını vererek hesap gününe şirksiz, şüphesiz kurban olarak yazdı. Evet, hepimizin yanıyor yüreği. Rabbim sabırlar versin. Amin, amin, amin.
Ölülerimizi Hayırla Yâd Etmede Ölçümüz Ne Olmalı?
Buradaki ölçü bizim bir yakınımız, arkadaşımız, dostumuzsa yakinen bazı günahlarına şahitsek bu katiyen dile getirilmemeli.
Bir dost olarak sessizce gözyaşıyla onun affı için rabbimize yalvarmalıyız. Evet, bu gözyaşını bile kimse bilmemeli. Rabbimizin hoşnutluğu ancak bu güzel kulluktadır. Yakında hiç istemediği, inanmadığı, ahret hayatına rabbine, onun habibine bir ömür o kutsal kalemle imansızlığını saklamayıp iftiharla sunan bu aynı kafanın adamlarının gözyaşı olan Bekir Coşkun adlı gazeteciyi ben, biz nasıl hayırla yad edelim. Onun bu hali sır değildi. İftihar vesilesiydi kendisi için. Onu diri tutan gerçeğin bu olduğunu, ölümün ona uğramayacağını ne kadar da benimsemişti. Ama işte akıbeti geldi. Buldu onu vakitsiz. Ben şimdi bizler hayırla yad edilmek için hiçbir çabası olmamış, kitapsızlığını, dinsizliğini, baş tacı etmiş birini hayırla anarsam çok rahatsız olacaktır kendisi. Onun istediği şekilde anılmayı bu tanınmış insandan esirgemeyeyim. Kafadarlarıyla buluşma şenliğini yaşasın, iyi eğlenceler.
Not: Beni rabbim şu yazdıklarım için yargılamayacaktır inşallah, gizli saklı bir günah değildi bununki. İftiharla örnek gösterdiği bir dünyaydı.