Rağbeti çok kıymeti yok olan Cevher

 

Kadın Allah’ın nurundan bir yansımadır. Kadın Hakk’ın cemal tecellisidir. Yaradılış (fizyolojik) açısından her ne kadar erkeğin üstünlüğü ön planda tutulsa da, hakikat babında kadının önemi yadsınamaz bir gerçektir. Maddi ve manevi her açıdan kadın; istenilen, kendisiyle hayat bulunan, eş, kardeş, arkadaş, dost sıfatlarıyla yoldaşlığına ihtiyaç duyulan, şifa kaynağı kadına karşı; celallenmenin, hor görmenin ve onu incitmenin aklın ve kalbin ortaklığını bozacağını, hakikate ters düşeceğini ve insanın vicdan aynasını kirleteceğini unutmamak gerekir. Aklın ve kalbin tasarrufundan kendini azad eden kişi, nefsinin esiri olmaktan kurtulamaz.

Kadına yönelik olumsuz tutumların insanlık tarihi kadar eski olup başlangıcının M.Ö. 8.yy’dan günümüze kadar devam ettiği belirtilmektedir.

Kadın sadece erkekler tarafından değil, hem cinsleri; anne, kayınvalide, abla, arkadaş, akraba sıfatlarıyla hayatında yakın ilişki içinde olduğu insanlar tarafından da şiddetin her türlüsüne maruz kalmaktadır. İnsanın insandan başka diyalog kurduğu, karşılıklı münasebet ve ilişki içinde olduğu başka bir varlık yoktur ve insan insana muhtaçtır! Aradaki bunca sevgisizlik, kıskançlık, haset, kibir ve kopukluk nedendir anlaşılamamış olmasına rağmen bir de kadının bu zorlu mücadelesinde ayağına çelme takan, yolunu kesen Medya’nın varlığı da yok sayılamaz ölçüde büyüktür!

 

Yapılan araştırmalarda Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en güçlü ve yaygın iletişim araçlarından biri olarak “medya” görülmüştür. Bu sebeple medyanın insan onuruna duyarlı haberler yapabilmeleri, bu sorumlulukları açısından da denetlenebilir olmaları önerilmişse de maalesef reyting uğruna insan onuru ayaklar altına alınmakta ve aile hassasiyeti hiçe sayılarak, kadını cinsel bir obje olarak göstermekle toplumun temellerine kurşun sıkılmaktadır.

Oysa ki hakikat nazarı ile bakıldığında kadın, karanlık odalara ışık saçan bir kandil, bunalmış sinelerin inşirah vesilesidir. Kadın ki bir inci tanesidir. Bu değerli cevher yerlere de düşse değerinden hiçbir şey kaybetmez elbette. Asıl kaybeden, o inciyi yerlere atıp, kıymet bilmekten aciz kalan zavallı ellerdir. Kıymeti anlaşılamayan kadın yaşamı boyunca sağlıklı seçimler yapamamakta, hep kıyas halinde yaşamakta, ömür hazinesini bir çuvala doldurup mahzende saklamakta. Bütün mutluluklarını yüreğinde sakladığı çocuk neşesiyle zinciri kırık bir salıncakta sallamaktadır.

Hayata dair kendi çıkarımlarım sonucu öğrendiğim bir hakikat var; araştıran, öğrenen, kendi öz haklarının farkında olan; aklı, kalbi ve bedeni üzerinde hüküm sürülmeye çalışılan buna mukabil hakkettiği değeri bir türlü göremeyen kadın şunu iyi bilmelidir ki; yaptığı ve yaşadığı hiçbir şey boşuna değildir! Hayata başkasının penceresinden bakmak, onun gösterdiği kadarını görmek, onun açtığı aralıktan nefes almaya çalışmak zorunda değildir.

Bilakis başkalarını memnun etmek ve varlığını kabullendirmek yerine; kendini, sadece kendine kanıtlamalı, kendi sınırlarını insanlık pergeliyle çizebilmeli ve davranışlarını adap süzgecinden geçirebilmelidir. Unutulmamalıdır ki; ayakta durmaya gücü olmayan kadının yaşamak için sebeplerinin olması ancak ve ancak sırtına yüklendiği faydasız bir teselliden ibaret kalır. Çünkü insan ayağa kalkabildiği ve bu gücü kendinde görebildiği sürece yaşama tutunabilir.

“Kadınlar size Allah’ın emanetidir.”

Resulullah s.a.v. Efendimiz söylemişti bu sözü insanlığa son vedasında. Öyle ki kadına sahip olunmaz ancak emanetçi olunur ve biz de emanete hıyanet edilmez, korunur, kollanır, gözü gibi bakılır.  Zannediyorum ki biz Hz. Peygamber’in hitabına dosdoğru kulak veremedik. Verseydik, O’nun yaşadığı asrın nasıl saadet asrına dönüştüğünü ve O’ndan önceki toplumların- kız çocuklarını diri diri toprağa gömen- bir cahiliye devri olduğunu anlayabilirdik diye düşünüyorum. Bu veçhile Hz. Peygamber’in güzel yaşantılarından bir misal verecek olursak:

Resulullah Efendimiz s.a.v Efendimiz 25 yaşında kendisinden 15 yaş büyük, temiz ve akıllı bir kadın olan Hz. Hatice ile izdivaç yapmıştır. Bu izdivacını Hz. Hatice vefat edene kadar da deva ettirmiş onunla birlikteyken hiçbir kadınla evlenmemiştir. Hayatının baharını tek eşli olarak, ilk göz ağrısı ile geçirmiştir. Hz. Hatice ilk vahyin şahidi, Hz. Peygamber’in ıstırap ve sıkıntılar karşısında sükûn bulduğu liman, zorlu imtihanlar verdiği hakikat davasında en önemli yol arkadaşı olmuştur. İlk vahiy geldiğinde Hz. Peygamber s.a.v ne yapacağını bilememiş titreyerek hanımının yanına gelmiş ve başından geçen bu önemli vaziyeti ilk olarak hanımı ile paylaşmıştır. Hz. Hatice’nin yüreğe su serpen, gönle teselli veren huzur dolu sözleriyle ferahlamış ve yanından sükunetle ayrılmıştır.

Fedakâr ve seçkin bir hanım olan Hz. Hatice’nin gıyabında Resulullah s.a.v Efendimiz şu latif sözleri dile getirmiştir:

“İnsanlar inkâr ederken, o bana inandı. Herkes beni yalanlarken, o bana “Sen doğrusun, çekinme devam et!” dedi. İmanıyla, sevgisiyle, maddi ve manevi birçok konuda destekçim oldu. Üstelik tüm çocuklarımın annesidir.”

Hayatı ile Müminlere bir üsve-i Hasene (en güzel örnek) olan Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz hanımına hem yaşarken hem de vefatından sonra büyük bir tazim ve sevgi göstermiş olup bizlere birçok değerin yanında vefayı da miras olarak bırakmıştır.

Son bir vecize: Ne mutlu o kimseye ki, cemal tecellisi ile şerefyap olsun! Vefadan nasiptâr olanın bu şeref;  başına taç, kalbine ilâç, ömrüne minhâc olsun!

Exit mobile version