Tarihin en uzun cümlesi: Kadın

Sanayi devrimiyle başladı batıda kadının fark edilmesi. Üretim için kadın iş gücüne ihtiyaç duyuluyordu. İlerleyen süreçte feminizm ortaya çıktı. Sanayileşme büyüdü, feminizm hız kesmeden, kendisini törpülemeden yoluna devam etti. Hak elde etmek için çıkmıştı yola feministler belki de. Cinsiyet merkezli ve ötekileştirici üslup feminizmin yanlışlığının kanıtı oldu. Kadınlığı yükseltmek adına kör refleksler geliştirildi. 21. yüzyıla gelindiğinde kadının başarısı erkeklerden rol çalmakla ölçülmeye başlandı. Erkeklerle yaşanan bu yarışın faturasını ise toplum ödedi, hala da ödüyor. 

İmgesiz bir erkekliği konuşuyoruz son dönemde. Kadın ve erkeğin ortak bilinç altı yok ediliyor. 

Kadın veya erkek olarak yaratılmak Allah’ın saygı duyulması gereken takdiridir. Bu kararın bile sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz. 

Şura Suresi 49. ve 50. Ayetlerinde ‘Göklerin ve yerin egemenliği Allah’a aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocuğu bahşeder. Yahut kız ve erkek çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter’ der. 

İçinde bulunduğumuz çağın imtihanlarından biridir memnuniyet duyulan cinsiyet. Kız çocuğu ya da erkek çocuğu sahibi olmanın farklı anlamlandırıldığı bir çağda Allah açıkça uyarıyor bizleri. 

Hoş geldin bebek. Kapitalizmin kucağına hoş geldin. 

Ailen ne kadar para harcıyorsa o kadar hoş geldin. Her bebek dünyada ‘hoş geldin’ temasıyla karşılanıyor mu? Mülteci çocuklar, kayıp çocuklar, babası çocuklar… Kim nereye hoş geldi?

Kuran bize cinsiyetle barışmamızı, neslin devamını öğütlüyor. Dikkat ederseniz cinsiyeti dolayısıyla övülen de yok yerilen de. Takva, iman, kulluk bilinci tek değişmeyen.

Vahiy nedir? Kadını ve erkeği kendisine muhatap kabul eden, düşünce ve eylemlerden her bir kulun tek tek sorumlu olduğunu hatırlatan kutlu bir çağrıdır. Bu kutlu çağrı elbette yankısız kalmayacaktır. 

Tarihsel sürece baktığımızda iki heceden oluşan kadın kelimesinin karşılığının uzun cümlelere denk geldiğini görüyoruz. 

Kadınlar tarih boyunca farklı görevler üstleniyor. Yazılan ve anlatılan tarihin nesnesi oluyor. İktidarı elinde bulunduran erkek profilinin yanında ikinci planda kalıyor bazen. Mezopotamyada kanunlarla korunuyor kadın. 

Toprakla özdeş sayılıyor. Yaşamın annesi ve besleyicisi kabul ediliyor. Kil tabletlerinde aile arşivlerini ve yazışmaları görürüz. Ataerkil aile yapısı, ön planda baba… Kadın toplum ve devlet için önemli. Evlilik, boşanma, evlat edinme konularında hükümler var.

Antik Mısır’da ise erkeğe en yakın olan kadın. Mülk ediniyor, mülkü yönetiyor. Mahkemelerde taraf oluyor. Saygınlığı inşa ediliyor. 

Yunan ve Roma’da ise erkeğin vesayeti altında. Helenistik dönemde Mısır yakınlarına Yunan kökenli kadınlar gider. 

Mısırlı kadınların haklarını görünce şaşırırlar. Bu hakların aynısından talep ederler. Çünkü Antik Yunan’da beşikten mezara kadın ikinci sınıfta kategorisinde yaşıyor. 

Kadın konusu bir mayınlı tarla aslında. Bu çağın insanı eskiyle yeniyi harmanlayarak sorunu çözmeye çalışıyor. 

Peygamber Efendimiz (sas) döneminde ise önce cahiliye kadınlarını görüyoruz. Güçlü ve nüfuslu kadınlar karşımıza çıkıyor. Kadın ya da erkek olmak değil de ait olduğun sınıf ön plana çıkıyor. Fakir ve itibarlı olmayan aileler kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyor mesela. Kız çocuğu sahibi olmak cahiliye döneminde ‘kötü bir müjde’ olarak anlatılıyor. Peygamber Efendimiz (sas) empati kurdu kadınlarla. Onları anlama noktasında üstün örnekler sergiledi. Asil zümreye ait olma algısını yıktı. Adalet karşısında bir ve eşit oldu kadınlar. Bağımsız olarak eğitim aldı, meslek sahibi oldu. İslam hukukunda kadın kişilik sahibidir. Yani haklara ehil olabilen, sorumluluk üstlenebilendir.  Kadının toplumdaki yeri bir kişilik mücadelesi değildir.  Osmanlı dönemine baktığımızda her sosyal tabakadan kadının yerleşik hak arama mücadelesine sahip olduğunu görürüz. 16. yüzyıldan bahsediyorum. Avrupa’da varoluşu tartışılan kadından. 

20 yıl öncesinin reçeteleri aileyi, kadını, toplumu kurtaramaz. Fakat kadını anlamak istiyorsak tarih ne diyor diye bakmamız lazım. Dünyanın kodları kadını nasıl okumuş, iman ettiğimiz, gönülden inandığımız vahye muhatap olduğumuz için şükrettiğimiz İslam dini kadın hakkında ne söylüyor? Yatay ve dikey okumalarla tarihe, süreçlere, topluma ve kadına bakmamız lazım. Her sabah aynada gördüğümüz kadına karşı dürüst olmamız lazım. Dışarıda gördüğümüz yüzlerce çift göze karşı doğru davranmak lazım.

Kadın konusu dünyanın en çetrefilli, en zor, en uzun cümlesi.

Bir kağıda ‘kadın’ yazıp, kelimeleri akan suya bırakmanın tam da mevsimi. 

Exit mobile version