Vuslat: 3 aylar

Hilal Tiryaki

“Besmele, yalnız Allah’a dayanılarak yapılan işin, vazifenin açış formülüdür ve mana, hikmet, güzellik, gerçeklik, tesir, tembih bakımından hiçbir dinde böyle bir anahtar mevcut değildir.” Üstad, Necip Fazıl Kısakürek’in bulunmuş olduğu bu beyanından hareketle, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Güzel söz söylemeye sözlerin en güzeliyle başlanmalı. Takvimlerimizi gelişiyle şereflendiren ayların en hayırlılarıyla nihayet mükafatlandırıldık. Tüm bu on iki ay içerisinde üç aylar, ömrümüzün vuslat zamanıdır. Herkesin vuslat anlayışı birbirinden farklıdır. Benim nazarımda ise vuslat şifadır. Neye mi? Yamalı tevbelerin şifasıdır, kalplerde filizlenen hasretin şifasıdır. Öyleyse şifacının kapımızı çaldığı bu vuslat vaktinin rahmet, mağfiret ve bereketinin şükrünü eda etmek gerekir. Eğer başarabilirsek bu eyyamullah günlerin de tefekkür bizleri dış dünyamızın ilgisinden, egomuzun, hırslarımızın ve nefsimizin bütün beslenme damarlarının kesilmesine ve bütün ilgimizin vahyedilene verilmesini sağlar. Tefekkürle, kozalarına sıkışmış benliğimizi deşip çıkarmamız bizleri şereflendirir, egomuzu yerle bir eder ve gerçekliği hatırlatır. El hasıl; söz odur ki tefekkür şifadır. Kabuğumuza çekildiğimiz bu zaman dilimlerinde bu aylar bizde neyi değiştirebilir bunun derdinde olmalıyız. Deyim yerindeyse her birimiz külahlarımızı önümüze koyup hatalarımızı, eksik yönlerimizi ve değiştirmeyi hedeflediğimiz yanlarımızı düşünmeliyiz. Bir taraftan kendimize çekidüzen verip hedefler koyarken, diğer taraftan da ibadetlerimize dünyayı taşıyanlardan değil de ibadetlerimizi dünyaya taşır olmalıyız. Aklımız ve kalbimiz mutmain olana kadar içten ve canı gönülden rabbimizin rızasını kazanacak işler peşinde koşuşturmalıyız. Görünen o ki sorumluluklarımız ve hedeflerimiz bizleri elem dolu bu hayattı yaşamaya değer kılan ve her adımda neşveye ulaştırmayı amaçlamaktadır. İlk neşve ahlak ve hayır neşvesidir. Ardından ilahi neşve gelmektedir. Hayatın anlamını temsil eden bu neşveye ulaşmak çetin ve çetrefilli bir yoldur. Bu güçlüklere rağmen bu neşvelerin sahibi olan kimseler bizlere cesaret ve inanç aşılarlar. Söz odur ki, hayatın manasını ümitle ilahi aşkı birleştiren neşve sahipleri bulacaktır, tüm insanlığa iletilen kerem dolu mektuba kulak kabartanlar bulacaktır. Aynı gökyüzünün altında koltuk kapmaca oynadığımız bir yolculuk halindeyiz. Bu yolculukta silkelenip üzerimize sinen o gaflet uykusunu atmak için kavuştuğumuz dinlenme tesislerinden sadece birisidir; Üç aylar.. Bu durakta evvela kendi benliğimize dönüp sorguya çekilmeli, dağılmış yanlarımız toparlanmalı, sonra etrafımıza bakıp koşuşturmalı ki gaflete kapılanı o uykuya terk etmemeli, muhtacı kederiyle baş başa bırakmak yerine; Acaba bu kimseyi nasıl olurda bu sıkıntılarından arındırırım derdinde koşuşturmalıyız. Kısacası unutmuş olduğumuz bir farzı yerine getirmeliyiz. Unutulan Emri bi’l-maruf nehyi ani’l-
münker, peygamberlerin gönderiliş gayesi bizlerin de vazifelerinden yalnızca birisidir. Kur’an-ı Kerim de bizlere, “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sâyesinde kardeşler olmuştunuz…” buyrulmaktadır. Bizleri en hayırlı ümmet olma makamına eriştiren şüphesiz ki, iyliğin emredilmesidir. Yalnız üç aylar değil de, tüm ömrümüzde bunun idrakinde olabilenlerden duasıyla. Üç ayların ilki Recep yani Allah’ın ayı sonra peşinden Şaban yani peygamber efendimizin ayı takip eder bu kutsiyeti, en sonunda da müminlerin ayı olan Ramazan ile taçlanır bu zaman dilimi. Ramazan her müminin gönlünde bir hasret parçası, umuda açılan kapı, kışın ardı olan baharın adıdır. Her mümin gibi üç ayların bizde oluşturduğu heyecanın yegane kaynağıdır. Aynı zamanda hiç şüphesiz üç ayların en büyük özelliği bizleri maddi ve manevi olarak ramazana hazırlamasıdır. Ramazan öncesinde yapmış olduğumuz samimi ve içten istiğfarlar kalbimizi temizler, ibadetler imanımızı kuvvetlendirir ve ahlakımızın güzelleşmesini sağlar ve tutmuş olduğumuz oruçlar da vücudumuzu biyolojik olarak ramazanın kutsiyetine hazırladığı gibi gönlümüze de merhamet pompalar der isek yeridir. Üç ayların inananlara şifa olduğu her halükarda örnekler neticesinde ortadadır. Mühim olan bunun idrakin de olmaktır. Dünya hayatı hepimizin bildiği gibi bir imtihan halidir. Bu imtihan döneminde başarısız olmamak için bizlere gönderilmiş olan vahiye kulak verip ihlasla iştirak etmek gerekir. Dünya hayatı ile ilgili birçok benzetme yapılmıştır. İmtihan yeri oluşundan tutunda ahiret yolculuğundaki tarla olmasına kadar. Bende ki karşılığı ise, dünya cennet ile cehennem arasında ki Araf’tan başka bir şey değildir. Önüne sunulan iki seçenekten biri için uğraş yeridir. Kimisi bu Araf’ta gözünü yumar ve kulağını tıkamayı tercih eder, kimisi de tebliğe kulak verip sevgiliye hasretle kavuşmayı arzular. Dünya son durağı ölüm olan uzun ve çetrefilli bir yoldur. Dilerim ki rabbim bizleri tebliğe kulak kabartıp, hasret ile tutuşanlardan eylesin. Ramazan ile taçlanacak bu zaman diliminde yapmış olduğumuz bu hazırlıklar ise, rabbimizin bizlere sunmuş olduğu bizim olan bu ayda daha temiz ve kuvvetli olmamızı sağlayacaktır. Ramazanın rahmeti, bereketi ve inanlara müjde olması ile ilgili birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Bizlere sunulmuş olan böylesi bir müjdeden faydalanmak adına öncesinde ki bu iki ay kendi içlerinde müjdeler barındırmasının yanında, bizlerinde hazırlık sürecidir. Kendimi tekrara düşmekten men ederek, bu süreç yokuşların kaybolup düzlüğe çıkmayı arzuladığımız bu yolculuk halindeki hazırlığımızdır. Üç aylar tüm bu müjdeler için kısacık bir yolculuktur. Yalnızca bizlerin yokuşun ortasında nefesimizi düzenlemek için durakladığımız yerdir. Kavuşulması beklenen düzlüğün vuslat zamanıdır. Bizlere düşende kavuşmuş olduğumuz bu vuslatın her anın kıymetini bilmek ve idrakinde
olmaktır. Rabbimizin ayı, peygamberimizin ayı ve bizim ayımız olan bu aylardan kalbimizin huzura taşınmış, mutmain olmuş ve Allah’ın da bizden memnun olması duasıyla… Hilal TİRYAKİ

Exit mobile version