Yetim Kudüs

ESRA YEREBAKAN

Emanet bedenlerimiz ve bir gün hesaba çekileceğine iman ettiğimiz ruhlarımız, kol kola gezer durur dünya denen mekânda. Her can, kendisine yaşama hakkı verilen o tesadüfi zamanı en mühimi zanneder. Oysa benzer sıkıntılardan geçmiş ya da kendisine bahşedilenden çok daha fazlasını görmüş çok beden yatar bu toprağın altında.
Bilgisayarımın başında oturduğum şu anda vazifem ağır. Konu, Kudüs ve ben içime yerleşen tarifsiz sızıya, dua damlatıyorum.
Kudüs’ün tarihini anlatan belgeler incelendiğinde, neredeyse tüm insanlığın o topraklara sahip olmak için mücadele ettiğini görmek mümkün. Yeryüzünde kaç toprak parçası, 2 kez -neredeyse- yok edilmiş, 23 kez işgal edilmiş, 52 kez saldırıya uğramış, 44 kez ele geçirilmiştir? Bu sorunun tek cevabı Kudüs! Baş döndüren bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi Kudüs, tarih boyunca hemen hemen her din ve anlayıştan yöneticilerce yönetilmiş.
Kudüs’te gezilecek yerler, aslında kutsal alanlardan ibaret. Türkiye’den gidecek ziyaretçiler için İsrail vizesi alınması zorunlu. İstanbul baz alınacak olursa, Tel Aviv’e direkt uçuş imkanı da var.
Duvarlar Ardında Bir Eski Şehir
Kudüs, Orta Doğu’nun hemen hemen tüm şehirlerinde olduğu gibi eski ve yeni şehir olmak üzere ikiye ayrılır. Kudüs’teki Eski Şehir de yüksek duvarlar arasında âdeta gizlenmiş hatta korunmuş bir alan. Tüm kutsal yerler de bu bölgede bulunuyor.
Kudüs’te modern yaşam, duvarlarını Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Eski Şehir’in dışında akıyor. Oraya ulaşmak içinse sekiz kapı bulunuyor. Bunlardan ilki Altın Kapı. Zeytin Dağı’na bakan bu kapı, Yahudiler için son derece kutsal. İnanışlarına göre Mesih, Kudüs’e bu kapıdan girecek. Ancak Altın Kapı, Sultan Süleyman tarafından örülerek kapatılmış. İkincisi Yafa Kapısı. Yafa Kapısı, Yafa Limanı yönünde açılır ve Eski Şehrin en çok kullanılan kapısıdır.
Ardından Hristiyan Mahallesi’ne açılan Yeni Kapı, Müslüman Mahallesi’ne açılan Şam Kapısı, çiçek motifleriyle süslü Herod Kapısı, doğuya açılan ve aslanlarla süslenmiş Aslan Kapısı (Saint Etienne olarak da bilinir.), Ağlama Duvarı (Burak Duvarı)’na en yakın kapı olan Detritrus Kapısı ve Sion (Davud da denir.) Kapısı. Eski Şehir’in çöplerinin çıkartıldığı bir de Çöp Kapısı vardır. Eski Şehir; Müslüman, Hristiyan, Ermeni ve Yahudi Mahalleleri olmak üzere dörde ayrılır.

Her mahallede ismiyle anılan dine mensup kişiler yaşar. Filistin topraklarında yer alan Kudüs, Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Kudüs, kendi inancına göre “hacı” olmak isteyenlerce ve tarihe meraklı turistlerce sıklıkla ziyaret ediliyor. Eski Şehrin çarşısı; her ne sebeple gelmiş olursa olsun, Kudüs’ü ziyaret edenlerin en çok uğradığı yerlerden biri. Daracık sokakları, bir Orta Doğu şehrinde olduğunuzu yol boyu fısıldar. Geleneksel takı, giysi ve ev aksesuarlarını bu çarşıda bulabilirsiniz. Farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşamaya çalışması, sanatsal açıdan da gelişmesini sağlamış. Sanat galerileri ve atölyeleri bu şehrin sınırlarında bulmak mümkün. İsrail Müzesi, Tabiat Müzesi, Bilim Müzesi, Rockefeller Müzesi, İslam Sanatları Müzesi, Yahudi Müzesi, Soykırım Müzesi ve benzer birçok müzeyi Kudüs’te bulabilirsiniz.
Harem-i Şerif
Harem-i Şerif, Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın da içinde bulunduğu yaklaşık 150 dönümlük bir alandır.
Mescid-i Aksa


Rabbini secdede bulanların ilk yönelişidir Mescid-i Aksa… İlk kıble, ilk buluşma noktası değil de nedir? Mescid-i Aksa, en uzak mescit demektir. Rabbe en yakın yer olan secde, en uzağa yönelince mi bulunur? Belki de…
Mescid-i Aksa’nın İslâm’daki müstesna yerinin bir sebebi de Resulullah (s.a.v.)’ın İsrâ ve Miraç mekânı olmasıdır. Yüce Allah, İsrâ suresinin birinci âyetinde Mescid-i Aksa’yı adıyla anarak şöyle buyurur: “Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya yürütenin şanı pek yücedir. Şüphesiz o duyandır, görendir.” Mescid-i Aksa ve civarı, Kuran-ı Kerim’de övülmüş ve kutsal olduğu yüce Allah tarafından belirtilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Miraç’a çıktığı dönemde Mescid-i Aksa henüz inşa edilmemişti. Bölgede Hz. Süleyman’ın inşa ettiği mabedin kalıntıları vardı ve bölge Beyt-i Makdis olarak anılıyordu.
Mescid-i Aksa, Hz. Süleyman Mabedi’nden kaldığı düşünülen ve Yahudiler’in Ağlama Duvarı (Burak Duvarı) olarak bilinen duvara bitişik hâlde bulunur. Mescid-i Aksa, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethinden sonra, Halife Adbülmelik bin Mervan zamanında inşa edilmiştir. Altın kubbesi sebebiyle birçok kimse Kubbet-üs Sahra’yı Mesci-i Aksa ile karıştırır. Oysa ikisi farklı yapılardır.
Kubbet-üs Sahra


Altın kubbeli, İslam simgesi. Kubbet-üs Sahra, Kudüs’ün en belirgin ve gösterişli yapılarından biridir.
Hz. Ömer, Kudüs’ü fethetmesinin ardından Herod tarafından yaptırılan ikinci mabedin kalıntılarının bulunduğu noktaya gitmiş ve yıkıntılarla dolu bu bölgenin çöplük hâline getirildiğini görmüş. Temizletilmesinin ardından aynı noktaya bir mescit inşa etmiş ve burada ibadet etmiş. Sahra Mescidi olarak isimlendirilen bu mescit, Halife Abdülmelik bin Mervan döneminde şimdiki hâline en yakın şekliyle inşa edilmiş.
14 ayar altından yapılmış muhteşem kubbesiyle Kubbet-üs Sahra, Osmanlı Dönemi’nde yapılan restorasyon çalışmaları sebebiyle günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Miraç gecesinde göğe, bir taşın üzerinden yükselmiştir ki bu taş Muallak Taşı olarak bilinir. Efendimiz (s.a.v.) göğe yükselirken ayağının altında duran bu taş da bir süre yükselerek havada asılı kalmış ve tekrar yere düşene kadar havada durmuş olması sebebiyle Muallak Taşı ismini almıştır. İşte bu kutsal taş, Kubbet-üs Sahra’da yer alır.
Muallak Taşı, Hz. İbrahim’in sadakatine de şahitlik etmiş bir kaya parçasıdır. Hz. İbrahim, kendisine bir erkek evlat bahşedilecek olursa, O’nu Rabbine kurban edeceğine dair söz vermiş ve sözünü tutma sırası geldiğinde oğlunu bu kayanın üzerinde kurban etmek istemiş. En yüce merhametin sahibi Allah, bir an olsun şüphe etmeden evladından vazgeçen o müthiş iman sahibine bir koyun göndermiş ve onu kurban etmesini istemiş.
Ağlama (Burak) Duvarı ve Hz. Süleyman Mabedi
Yahudiler için son derece kutsal sayılan Ağlama Duvarı (Burak Duvarı)’nın hikayesi Hz. Davud (as)’a kadar uzanır. Kudüs ve Yahudiler denildiğinde, birçoğumuzun aklına büyük bir taş duvarın önünde yalvarırcasına ağlayan Yahudilerin resmi canlanır.
Ağlama (Burak) Duvarı, Hz. Davud’un Kudüs’ü fethinin ardından inşasına başladığı ve oğlu Hz. Süleyman tarafından tamamlanan Süleyman Mabedi’nin olduğu yerdedir. Yahudi inancına göre Ağlama (Burak) Duvarı, o mabetten kalan yegâne kısımdır ve bir gün yeniden bir Yahudi mabedi olarak inşa edilecektir.
Süleyman Mabedi, tarih boyunca defalarca tahribe uğramış. Hatta Babiller’in hüküm sürdüğü dönemde tamamen yıkılmış. Süleyman Mabedi, yıllar sonra Yahudi Kralı Herod tarafından aynı noktada yeniden inşa edilmiş. Araştırmacıların bazıları, Ağlama (Burak) Duvarı’nın bu ikinci yapıdan kaldığı düşünüyorlar.
Ağlama (Burak) Duvarı’nı görmek isteyenlerin Yahudi olması şart değil. Her dinden insan, duvarın dibine kadar gidebilir. Bilmeniz gereken tek detay, kadınlar ve erkeklerin ayrı noktalarda toplanması gerektiği. Bir nevi haremlik selamlık bir alan.
Yahudiler, Hz. Davud (r.a)’ın Kudüs’e gelirken, içerisinde Hz. Musa’ya indirilen ve din ile ahlâkı birleştiren ilk belge olduğu düşünülen On Emir’in yazıldığı iki tableti barındıran bir sandıkla geldiğine inanıyorlar. Bu sandık Kutsal Ahit Sandığı. Rivayete göre, Hz. Davud bu kutsal ahit sandığını mabedin inşa edildiği yerde muhafaza edermiş. Yaşanan göçler ve yıkımlar esnasında Kutsal Ahit Sandığı’na ne olduğu bilinememiş ancak Yahudiler, aynı yerde durduğuna ve ona ulaştıklarında beklenen Mehdi’nin geleceğine inanıyorlar.
Bahsi geçen On Emir der ki; Allah’tan başka ilahların olmayacak, putlara tapmayacaksın, Allah’ın adını boş yere ağzına almayacaksın, anne-babana hürmet edeceksin, öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, komşuna karşı yalancı şahitlik etmeyecek ve haklarına göz dikmeyeceksin!

Saint Sepulcre Bazilikası (Kutsal Mezar Kilisesi)
Tüm kiliselerin anası olarak bilinen Saint Sepulcre Bazilikası (Kutsal Mezar Kilisesi), Sion Tepesi’nde yer alıyor. İnanışa göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, naaşının yıkandığı ve göğe yükseldiği yer de tam olarak burası. Hz. İsa’nın naaşının yıkandığı yerde bulunan ve o günden günümüze daima ıslak olduğu söylenen kutsal taş bu kilisede bulunuyor. İnançlı Hristiyanlar, hac vazifelerini yaparken bu taşa yüz sürmek için birbirleriyle yarışırlar.
Hristiyanlık dininde Hz. İsa, Allah’ın oğlu olarak tanımlanıyor. Allah’ın, “oğlunu” insanlık uğruna feda etmek için bu toprakları seçmiş olması, Kudüs’ün Hristiyanlık için kutsal sayılmasının en önemli sebebi.

Çile Yolu
Çile Yolu, Hz. İsa’nın sırtına yüklenen çarmıha gerilmek üzere geçirildiği yoldur. Hristiyanlar, Hz. İsa’nın acılar içinde kat ettiği bu yolda yürüdüklerinde, hacı olduklarına inanıyorlar. Bu bölgede bulunan kiliselerin büyük çoğunluğu Çile Yolu’nda belirlenen 14 noktada üzerinde inşa edilmiş. Bu 14 nokta, Hz. İsa’nın âdeta zulüm altında ilerlediği bu yolda, tökezleyip düştüğü yerlerden oluşuyor.
Zeytin Tepesi
Zeytin Tepesi, hem Hristiyanlar hem de Yahudilerce kutsal sayılan bir alandır. Bu tepe üzerinde bulunan zeytin ağaçlarının bir kısmının 2-3 bin yıllık oldukları söylenir.
Hristiyanlar, Hz. İsa’nın zaman zaman bu zeytin tepesindeki ağaçların arasında dinlenmeye çekildiğine, son yemeğini de bu tepenin eteklerinde yediğine inanırlar.
Zeytin Tepesi’nde bir de Yahudi mezarlığı bulunur. Beklenen Mehdi geldiğinde, bu mezarlıkta yatan ölülerin, ilk dirilenler olacağına duydukları inanç sebebiyle bu mezarlıktan yer almak son derece önemlidir.
Kudüs’ün Kısa Tarihi


Orta Doğu’nun yaşanmışlıkta en eski toprak parçalarından biri olan Filistin, kalıntılara bakıldığında Bakır ve Bronz Çağı’na kadar uzanan bir geçmişe sahip. Kudüs, Hz. Davud (r.a)’ın bu toprakları fethinin ardından uzun süre Yahudilerin hakimiyetinde kalmış. Sonrasında Babiller ve Pars, Büyük İskender, Roma ve Bizans İmparatorluğu gibi farklı milletlerce yönetilmiş. Bizans yönetiminin ardından Hz. Ömer (r.a) tarafından fethedilmiş ve İslam yönetimine alınmış. Tekrar Hristiyanlar’ın eline geçen Kudüs, 1517’de büyük Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilerek Osmanlı toprağı olmuş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kudüs, âdeta yeniden inşa edilmiş. Harem-i Şerif bölgesinde bulunan tüm kutsal alanlar yenilenerek ibadete açılmış. Asırlara meydan okuyan Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından huzur, İngilizler’in eline geçen Filistin topraklarına bir daha hiç gelmedi. 1947 yılında İngiliz Ordusu, Filistin topraklarından çekilerek bölgenin kaderini Birleşmiş Milletler’e üye devletlerin “ortak” kararına bıraktı. Çıkan karar neticesinde, Yahudiler, Filistin topraklarında bir devlet kurabileceklerdi.
Tüm dinler için kutsal sayılan bu şehrin, dünya geliştikçe ve “modernleştikçe” daha fazla vahşete sahne olmasının temelinde –ne gariptir ki- inanç yatıyor. Kudüs’ü anlamak, onun neden bu denli paylaşılamaz olduğunu bilmekten geçer.

Exit mobile version