Yılbaşında televizyon açmayan ailelerin çocukları çam ağacıyla poz veriyor

Ümmügülsüm Tat
Türkiye’de sosyolojinin renkleri var. Bu renkler üzerine kurgulanmış hikayedir yaşadığımız. Yılbaşı kutlamalarının rengi kırmızıdır mesela. Uzaktan tanırsınız. Yılbaşı kutlayanlar ve kutlamayanlar. Hemen ayırırlar ikiye.
Biraz geçmişe gidelim. Öğretmeniniz, komşunuz, akrabanız, gittiğiniz hastanedeki doktor ya da patronunuz “Yılbaşı kutluyor musunuz?” diye sorardı hiç beklenmedik bir anda. Bu soru oldukça önemliydi. Vereceğiniz cevaba göre medeniyetin hangi basamağında olduğunuz belirlenirdi. Ona göre davranırdı size muhatabınız. Alacağınız terfi, kabul edileceğiniz master programı bu sorunun cevabında gizlenebilirdi. Eğer yılbaşı kutlamıyorsanız ayaküstü bir linç yaşamanız mümkündü.
Yılbaşı deyince 90’lı yılların dansözlü kutlamalarını, alkolü fazla ‘kaçıranları’, etek boylarının o gün için kısalmasını, piyangonun o gün için özendirilmesini unutmamak gerek. Aranılan ‘modernleşme’ kapsama alanına girmiştir. Fakat bu modernleşmenin sınırları kimin kontrolündedir?
Alkolle ve kontrolsüz eğlence ile neredeyse özdeşleştirilen yılbaşı bir kutlamadan çok dayatmaya dönüştü. Yeni bir yıla girmenin heyecanını yaşayamadık. Alternatifler üretilmeye çalışıldı. Başarılı olmadı. Yılbaşı hayatımıza çatal iğne ile tutturulmuş bir dayatma olarak kaldı.
Hatırlarsınız… Bir sene yılbaşı ve Ramazan’ın başlangıcı aynı güne denk gelmişti. Merkez medya manşetlerde alkol alınca oruç tutulur mu tartışması başlatmıştı. Dönemin hocaları, dönemin aktörleri ile kendi Türkiye’sini hazırlıyorlardı sahneye. ‘Alkollü iken sahura kalkılır mı, alkol vücuttan kaç saatte atılır, yılbaşı kutlamak caiz mi?’ hepsini konuştular, dinledik.
Muhafazakar otelde alkolsüz yılbaşı kutlaması… Tüm kodlar doğru yazılmış ama yazılım çökmüş gibi. Birbirini tamamlamamış bir bütün. Bir arada ama birbirinden haberi yok.
Yılbaşı yaklaşırken çarşı, pazar, AVM… Her mekanda çam ağacı, her yer kırmızı. Vitrinlerde yeni yıl mesajları. Şimdi yıl bitti mi, zaman bitti mi, uçtu mu avuçlarımızdan tüm yaşadıklarımız, sayılı gün geçti mi?
Yılbaşı kutlamayan, anneler günü bidattır diyen, babalar gününü hatırlamayan muhafazakarlık hepsini tek tek kabul etti. Belki de zamanın akışında kabul edecekti. Hızlı ya da yavaş. Yılbaşında televizyon açmayan ailelerin çocukları çam ağacıyla poz veriyor.
İslamofobia tüm dünyada yükselişte,muhafazakarlar yılbaşı kutlamalarının ‘pro’ versiyonuna alışıyor. İslam terörizmle etiketleniyor, vitrinlerde çocuklara Noel Amca el sallıyor. Görünce donup kaldığımız Noel Amca boyama kitaplarında, t-shirlerde… Geyikler çocuklara hediye taşıyor.  da tüm özel günler gibi tüketimin zirvesidir. Hediye, parıltı, lüks, kutlama, kahkaha… Herşey yüksek tonda. Yeni bir yıl geliyor. Sizce de garip değil mi?
Yeni bir yılda yeni defterler açmak gerekmez mi? Yeni defter açmak için eskileri kapatmak… Bir nevi hesaplaşma. Hesabını tutmadığımız hayat bizim değildir. Bize ait olmayanı pakete sarıp kapımıza hediye niyetine sunmak nedendir? İnsan ona sunulana mı talip olmalı ruhunun huzur bulduğuna mı? Ardı arkası kesilmeyen bir sürü soru.
Yeni yıl geliyor. Covid-19 küresel salgınından bu yana dünyanın yeni bir yıla girecek isteği de kalmadı.
Medeniyetin göz hizasında yine yılbaşı var. Yılbaşı kutlayan sınıfa dahil olmak için özel emek sarfedenler var.
Sosyal medyada boy boy fotoğraf, mesaj… Muhafazakar giyim markalarının yılbaşı indirimleri… Yılbaşı konsepti.
Yıl olmuş 2022. Yılbaşı hala modernizmin tarama testi.
Exit mobile version