Linç Edenler Kulübü

 

Dünya değişiyor sevgili okur, giderek küreselleşiyorduk, artık giderek dijitalleşiyoruz. Her şey ama her şey online oldu ve eğer istersek evden çıkmadan yaşayacak hale geldik. Bunun yalnızca son olarak yaşadığımız salgın hastalıkla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Sanki zaten vakti zamanı gelmişti de pandemi bir vesile oldu gibi geliyor. Yüz yüze yapılan etkinliklerin bile çoğunu sanal ortamda paylaşım yapmak için yapıyoruz. Sanal sevinip, sanal üzülüyor, sanal destek olup, sanal linçliyoruz.

ÇOK ACIMASIZ

Adını, suçüstü yakalanmış suçluları hemen yargılayıp hüküm vermekle ünlü; Amerika Birleşik Devletleri’nin Virginia eyaleti yargıcı Lynch’ten alan ve esasen halktan bir topluluğun, bir suçluyu, ya da kendilerine göre suç olan bir davranışta bulunmuş birini, hiçbir adil yargılama yöntemi olmadan ölümle cezalandırmak olan linç, artık neredeyse sosyal medya üzerinden yapılıyor.

Klavye kahramanlığı gibi klişeleşmiş bir sözü kullanmak istemiyorum ama sosyal medya oldukça acımasız. Eskiden olduğu gibi gerçek taş ve sopalarla linç edilmiyor insanlar ama ciddi bir psikolojik şiddete maruz kalıyorlar.

LİNÇ KÜLTÜRÜ

“Kitle içerisine dahil olan bireyin bilinçli kişiliği ortadan kalkıyor, birey bilinci yerine kolektif bilinç hâkim oluyor.” Ben demiyorum, ünlü Fransız sosyolog Gustave Le Bon diyor. Yani eğer söz konusu linçse ben değil, biz oluyoruz.

Özellikle kendimize yakın gördüğümüz fikir gruplarının argümanlarını inceleme ve araştırma, doğruluğundan emin olma ihtiyacı hissetmeden onaylıyor, paylaşıyor ve kitlesel hareket ediyoruz. Aynı şekilde kendimize yakın gördüğümüz fikir gruplarının başlattığı linç hareketlerine de tabir-i caizse balıklama atlıyoruz.

Bazen yalnızca birey, bazen bir zümre, bazen bir kurum, bazen bir olgu her şeyin linç edilmesi mümkün, hatta adı bile var “Linç kültürü”.

MODERN DERTLER

Dünya değişiyor demiştim, yepyeni dertlerimiz, sorunlarımız kültürlerimiz var. Dijital dünya, belki birçok işimizi bir tuşa basarak yapma kolaylığına indirdi ama sırtımıza yeni yeni yükler yükledi, duyulmamış dertler çıkardı başımıza. Şu her şeye etiket niyetine yapıştırdığımız çağın vebasından bahsediyorum. Dijital çağın vebası bitmiyor. Çayımızı, kahvemizi makineler yapıyor, derede çamaşır yıkamıyoruz, yemek yemek için avlanmak zorunda değiliz ama vahşi doğa yerini dijital zorbalığa bıraktı. Nur topu gibi modern dertlerimiz var.

SENDROMU DA VAR

Başarısızlık, yıpranmışlık, tatmin edilemez istekler diye uzayıp giden bir listenin sonucunda günümüz insanın o minnoş iç dünyasında oluşan içe dönüklüğe “Tükenmişlik sendromu” diyor bilim insanları. Mükemmeliyetçilik algısı, kusursuzluk arzusu gibi dünya kadar sendromumuz var ve derede çamaşır yıkayandan, geyik avlayandan daha çok büküyor belimizi.

Sonra cümlelerimizi böyle süslüyorlar, siber zorbalık, ekran bağımlılığı, nefret söylemi, linç kültürü vs.

Modern yaşam bize adeta “Ekmeğimi yiyorsanız, derdimi de çekeceksiniz” diyor.

Bu kavramlar öyle durduk yerde ortaya çıkmıyor elbette. Günlük yaşamımızın giderek daha fazla online olması, sosyal medya kullanıcılarının sayılarının hızla artması hayatımıza böyle yeni yeni kavramlar sokuyor.

4,54 MİLYAR KULLANICI

7,75 milyar dünya nüfusunun, 4,54 milyarı internet kullanıcısı, aktif sosyal medya kullanıcıları ise 3,8 milyar. Bunu da ben söylemiyorum, istatistikler söylüyor. Bu 4 milyara yakın insan yani nefes alan her iki kişiden biri günde yaklaşık 7 saatini sosyal medyada geçiriyor. Ülkemizde bu oranlar çok daha fazla, biz ülkece neredeyse hepimiz sosyal ağlarda yaşıyormuşuz. 83 milyon insanın 62 milyonu internet, 54 milyonu aktif sosyal medya kullanıcısıymış. Kalanlar da herhalde konuşamayan bebekler ve aşırı yaşlılardır. Bu istatistik değil benim tahminim.

YÜZÜNE SÖYLEMEK

Elbette sosyal ağlarda geçirdiğimiz süre de dünya ortalamasının üzerinde. Bu kadar insan, bu kadar süre boyunca; çiçek, böcek, sevgi paylaşamıyor demek ki, bir noktada tahammülsüzlük, saldırganlık ve linç başlıyor.

Hele de kişiler tanınmışsa, herhangi bir alanda meşhursa kullanıcılar meydan muharebesinde kılıçla düşmana saldırır gibi saldırıyor. Dini, milli bir bayramda bayrak paylaşmasın da görsün başına gelecekleri bu ünlü kişiler. Linç edilmek istemeyen herkesin fotoğraf galerisinde böyle günler için birkaç görsel bulunduruyorlardır diye düşünüyorum.

Amerikalı felsefe profesörü Hubert Dreyfus, On The Internet adlı kitabında “Bedenlerarasılığı mümkün kılmayan ve hemen herkesin her şey hakkında risk almadan düşüncesini ifade ettiği mecra” diyor internet için. Halk arasında “Yüzüne söylemek” diye bir tabir vardır. Yüzünü görmediğimiz birine amiyane tabirle kolayca salladığımız yer internet ve sosyal medya. Karşımızda bir insan değil bir “Hesap” var çünkü sadece.

LİNÇ İS COMİNG

Sosyal medya linçinden en çok nasibini alanlar tanınmış kişiler ve genele göre farklı olanlar. Bu tip platformlarda farklı olacak, yeni bir şey söyleyeceksiniz, Allah yardımcınız olsun, sağlam bir psikolojiye sahip olmalısınız. Kullanıcıların nereden saldıracakları belli olmaz. Karşılarında gerçek bir insan görmedikleri için de gerçekte olamadıkları kadar cesur olacaklardır.

Andy Warhol 1960’larda sanki bugünleri görmüş gibi “Bir gün herkes on beş dakikalığına ünlü olacak” demiş. Müsaadenizle ben buna, bir gün herkesin bir sebepten sosyal medya linçine maruz kalacağını eklemek istiyorum.  Umarım yanılan Andy değil, ben olurum.

Exit mobile version