ŞEHiT KAYMAKAM MUHAMMED SAFiTÜRK’ÜN BABASI ASIM SAFiTÜRK: “MUHAMMED FATiH, MEĞER MiLLETiN ÇOCUĞUYMUŞ”

Röportaj: Sümeyye Soylu

Mardin Derik’te kaymakamlık ve Derik Belediyesinde kayyumluk vazifesini ifa ederken makam odasına yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu şehit edilen kaymakamımız Muhammed Fatih Safitürk’ün Sakarya’daki babaocağında anne ve babasını ziyaret edip hatırlarını sorduk, şehit kaymakamımızı bir Babalar Günü öncesinde yad ettik. Ülkemizin değerlerine hediye edilen kahraman evlatlar yetiştiren babalarımızdan Asım Safitürk ve anne Fatma Safitürk sorularımıza içtenlikle yanıt verdi, hüzün ve ümitlerini dile getirdi.

Öncelikle şehidimiz Muhammed Fatih Safitürk’e yüce Mevla’dan rahmet, size sabr-ı cemil diliyorum. Kaymakamımız, peygamberlikten sonra en yüce makam olan şehitliğe ulaştı. Şehidimiz nasıl bir çocukluk, gençlik dönemi geçirdi?

Bir anne-baba için evlat can ciğerdir, Muhammed Fatih de bizim için öyleydi. Yedinci çocuğumuzdu, diğer kardeşleri gibi değildi. Yetişmesinde bize zorluk çıkarmadan, çocukluğundan beri sorumluluklarının farkında bir yaşam sürdü. Ona hiçbir zaman, ‘neden dersini çalışmıyorsun?’ dediğimi hatırlamıyorum. Sanıyorum üçüncü sınıfta öğrenciydi, görevim dolayısıyla Danimarka’ya gitmiştim. Bana bir mektup yazmış, 2 günde ulaştı. O kadar güzel bir mektuptu ki, hiç unutamam. O günden beri olan tüm hatırası geliyor gözümün önüne.

Birinci sınıfa başlayacaktı, Pamukova’daydık o zaman. Muhammed Fatih, büyük ablasının oğluyla aynı dönemin çocukları. Merkez okul müdürü Hasan Kurt ile birbirimize ağır şakalar yapardık, sık sık bir araya gelir muhabbet ederdik. Bir gün Hasan Kurt’a, ‘Dikkat et, sana iki asker vereceğim. Onları rastgele öğretmen diye birilerine vermeyeceksin.’ dedim. İki öğretmen varmış. ‘Biri sizden, biri bizden. Sizinkinden bir şey olmaz. Bizimki solcudur ama öğretmendir.’ dedi.

Ona verdik, ‘Beş senede bizim çocuklarıın hafızasını bozamaz.’ diye. Üçüncü sınıfa kadar burada devam ettiler, daha sonra ilçeden ayrıldık. İkinci defa iyi bir öğretmene denk gelmeyince dershaneye gönderdim.  Ortaokulu imam-hatip okulunda bitirdi.

Muhammed Fatih geniş düşünceli bir çocuktu, kendisi ortaokula giderken Arifiye’ye taşınmıştık. Öğretmen Lisesi’nde devam etti öğrenimine. Öğretmenleri, okulda yatılı olarak kalabileceğini söyledi bana. ‘Benim oğlum okulda yatılı kalırsa şehir dışından gelen çocuğun hakkını ihlal etmiş olur muyuz?’ tedirginliğini yaşadım ve nihayetinde yatılı kalmadı. Zaten Muhammed Fatih fiziken zayıftı, anne bakımına ihtiyacı vardı. Liseyi evden okula giderek tamamladı.

İmam maaşıyla yedi çocuğa bakmak bir de üniversite okutmak kolay değildi. Allah, Muhammed Fatih’in üniversiteyi kazandığı sene öyle kolaylık verdi ki, köydeki kooperatiften o zamanın parasıyla yedi buçuk milyar para geçti elimize.

O parayı Muhammed Fatih’in üniversite öğrenimi için harcadık.

Şehit Muhammed Fatih bey neden kaymakam olmaya karar verdi? Onda bu düşüncenin etkili olmasının en önemli nedeni neydi?

Pamukova’da gittiği okulla, Hükümet Konağı yan yanaydı. Pamukova kaymakamını izlermiş. Mesaiye gelişini bekler, arabasını gizlice takip edermiş. Oradan kafasına kaymakamlık koymuş. Başka okullara da puanı yetiyordu ama o Uluslararası İlişkiler bölümünü seçti. Yüksek öğrenimini de Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı.

Üniversite dönemi ve meslek hayatı nasıl geçti, ailesiyle ilişkisi nasıldı?

Üniversitede öğrenciyken dönem aralarında eve geldiğinde, yemek yerken, beraber otururken dahi elinden kitaplarını düşürmezdi, birkaç lokma alır yeniden kitaplarına dönerdi. İlk memuriyetine Ulaştırma Bakanlığı’nda başladı.  Daha sonra Kültür Bakanlığı’nda uzman yardımcısı olarak görev aldı. Stajyer olarak mesleğe Aydın’da başladı, zaman zaman eve gelirdi ama hiç büyüklenmezdi, ‘üniversite bitirdim’ havalarına girmezdi,  ben yurt dışına gideceğim zaman diğer çocuklarımız itiraz ederken, o ‘karışmayın babama’ der, bana sahip çıkardı.

Küre’de Kaymakam vekilliği yaptı, ardından yüksek lisans öğrenimi için İngiltere’ye gitti. Kaymakamlık imtihanlarının yanı sıra Merkez Bankası imtihanlarına da girdi, çok yüksek puan aldı, ‘oğlum bankacı mı olacaksın?’ dediğimde, ‘Hayır baba, bu devletin para politikası’ dedi. 2011 yılında Bolu Kıbrıscık kaymakamı oldu. 2013’te Bingöl Kiğı kaymakamı olunca terörle orada karşılaştı. Oradan Derik’e tayin edildi.

Derik, karşılaşılan olaylar ve yaşananlar açısından şehit kaymakamımızın en kritik görev yeri oldu. Burada görev yaptığı sırada siz ne hissederdiniz?

Bu Ramazan’da şark hizmetini bitirip gelecekti. Muhammed Fatih, Derik’e görevlendirilince biz bölgeyi haberlerden daha sıkı takip etmeye başladık, hep tedirgindik. Telefon ederdim, ‘Baba, sen telefon etme; teröristler telefon numaramı biliyorlar. Çok kötü sözler söylüyorlar. Ben seni ararım.’ dedi bir gün. Bir hafta sonra aradı, ‘baba, ilçe tamamen onların eline geçti, işgal ettiler’ dedi, daha sonraki arayışında, ‘ilçenin yarısını kurtardık’, bir hafta sonraki konuşmamızda, ‘elhamdülillah, ilçenin tamamı güvenlik güçlerimizin kontrolüne geçti’ dedi.

En son ne zaman görüştünüz? Size telefonda, yaşanan olaylardan, karşılaştıklarından bahseder miydi?

O çatışmalardan sonra, gelinim izne gelmişti. Beraber Derik’e gittik. Polis çocuklarımızla muhabbet ederken, ‘çocuklar, silah kullanmayı bana da öğretin.’ dedim, belki bir çatışmada birkaç teröristi öldürdükten sonra şehit olurum diye. Polis çocuklarımız gülerek karşıladı söylediklerimi. Muhammed Fatih, polislere tembihlemiş, ‘ezan okununca babam camiye gider, söyleyin de gitmesin.’ diye. Doğrudan bana söylemiyor şehit oğlum, kırmamak için, aklımıza geldikçe unutamıyoruz bu hatıraları tabi.

İki-üç gün kaldık orada, gezdirdi ilçeyi. Daha önce telefonda konuşurken, ‘Birisi bir yerden ateş ediyor. Daha nereden ateş ettiğini tespit edemedik.’ diyordu, oraları gösterdi bana. Meğer bir evin 2. katına namlu sığacak kadar bir delik açmışlar, oradan ateş ediyorlarmış. İlçeyi harabeye çevirmiş teröristler, hendekler kazılmış, sokaklardan araba geçemez olmuş ama baktım güzel tedbir almış, Kaymakamlık lojmanı, Emniyet ve Kaymakamlık binası arasına hiç sivil araç girdirilmiyor. Kaymakamlık lojmanı da metrelerce yükseklikte duvarla çevrilmiş, ‘oğlum niçin böyle yaptınız?’ dediğimde, ‘Baba, teröristler lojmanın bahçesine o kadar çok taş attılar ki, bir kamyonu dolduracak kadar çok taş topladık bahçeden’ dedi. Böyle bir yerde hizmet ediyordu. Ertesi gün Mardin’in tarihi yerlerini gezmeye gittik, sokağa çıkma yasağı olduğundan eve erken döndük. Sabah da Şanlıurfa’ya gittik. Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yeri gördük.

Sabah olup da Sakarya’ya gitmek üzere yola çıkacağım vakit önce Kaymakamlık’a uğradım, oğlumla vedalaşıp ayrıldım. En son geçen Ramazan ayında gelmişti, üç gün kaldı sonra görevinin başına döndü, gidiş o gidiş, o vakitten beri ben yavrumu görmedim (anne araya girerek).

Kaymakamımızın odasına bombayı yerleştirenlerin, kaymakamın en yakınındaki kişiler olduğu tespiti yapıldı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Ben Sakarya’ya döndükten sonra abisi gitti yanına, son haftayı beraber geçirdiler. Abisi yanındayken makamda oturuyorlarken, belediyeden genç bir kadın gelip, ‘Kaymakam bey ne olursunuz kayyumluktan istifa edin. İlk öldürülecek adam sizsiniz.’ demiş. Kadın çıkıp gidince, şehit oğlum hiç duruşunu bozmamış, öyle güzel bir teslimiyet hali vardı ki, ‘ağabey, bu alınyazımı ben yazmadım’ demiş.

Makam aracının şoförünü kastederek, ‘oğlum bu adam terörist, seni bir yerden aşağıya sallar’ dedim, Muhammed Fatih, ‘yok baba, o adam çok iyi’ dedi. Rahmetli iyi niyetinin kurbanı oldu. Giriş kapılarını açan, kaloriferleri yakan hizmetli adamın da iyi birisine benzemediğini, bana iyi şeyler hissettirmediğini söyledim, ‘yok baba’ dedi. Böyle iyi niyetli, iyi niyetli, iyi niyetli… Dava duruşması başladı geçen hafta. Yazı İşleri Müdürü kendisini öyle bir savunuyor ki mahkeme huzurunda, dayanamadım, söz alıp ayağa kalktım. ‘Hakim bey, o arkanızdaki yazının -Adalet mülkün temelidir- gerçekleşeceğine hiç şüphe etmek istemiyorum ama o katile sorar mısınız? Cenazeye geldi, şehidimin tabutunu tuttu, evime de geldi, sorar mısınız ona, benimle bir görüştü mü? Başınız sağ olsun, dedi mi?’ dedim. Ben onun hain olduğunu hissetmiştim.

Kaymakamımızın şehadet haberi tüm Türkiye’yi büyük bir hüzne gark etti. Haber ulaştığında ne hissettiniz? Cenaze töreninde ve cenaze namazı sırasında güçlü duruşunuzla dikkat çektiniz, metanetinizi nasıl koruyabildiniz?

Cenazeyi almaya giderken ailemizin fertlerine, ‘hiç kimse ah vah etmeyecek, herkes dik duracak, yanınızda bayram edenler olacak’ dedim. Fatıma Validemizin bir kıssası var, hep aklıma gelir.

Peygamber Efendimiz (a.s) vefat ettiği zaman şöyle buyurmuştur: “Üzerime öyle musibetler döküldü ki, gündüzlerin üzerine dökülmüş olsaydı hemen gece olurdu.” Bunu yaşıyoruz biz.

Değişmeyen ilahi hüküm, Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’inde “Allah izin etmedikçe hiç kimse ölmez ve öldürülmez.” diyor. Ama katiller düşünsün, mahkemede de onu söyledim.  Benim yavrumun elinde silah yoktu, bomba yoktu, kalem vardı. Kendisini milletine, memleketine adamıştı. Kim kasten hiçbir suçu, hizmetten, iyi niyetten başka, personeline, idaresi altında olan insanlara kardeş gibi yaklaşmasından başka bir suçu olmadığı halde birini katlederse, kim bir mümini katlederse, ebedi cehennemde kalacaktır. Allah’ın gazabı üstündedir. Allah’ın laneti de üzerindedir. Allah onlara büyük bir azap hazırladı.

Kaymakamımızın şehit edilişi hadisesinde dikkatiniz celbeden, size tuhaf gelen ayrıntılar oldu mu?

Oğlumuzun şehit edilişinde üç şüpheli baş gözüküyor. Bunlardan biri ‘ticaret’. Bir tüccarın Hükümet Konağı’na gelip gittiği söyleniyor ama adamın ismi yok. Sanıkların ifadeleri bir önceki ifadelerini yalanlıyor. Bütün sanıklar da farklı ifadeler veriyor ama biliyorum ki, olayın planlayıcısı ve servis edicisi Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ).

Olayın üzerinden dört ay geçmişti, Başsavcılıktan bana bir yazı geldi. Yazıda hizmetli ve şoförün delil yetersizliğinden serbest bırakıldığı söyleniyordu. Daha sonra öğrendim ki şoför ve hizmetli tutuklu yargılanıyor. Soruşturmayı yürüten savcı birilerini koruyor, taraf tutuyot, savcının değiştirilmesi gerekiyor.

Derik Emniyet Müdürü iki defa telefonla beni aradı, 10 Kasım merasimlerinin ardından kaymakam bey ile bir yemek planladıklarını ama kaymakam bey aç olmadığından bu teklifi kabul etmediğini, odasına çıkınca da patlamanın meydana geldiğini söyledi. Kafama yatmadı Emniyet Müdürü’nün anlattıkları, bu defa birkaç gün sonra ben aradım kendisini. İlk iki konuşmada söylediklerini tamamen reddediyordu bu konuşmada.

Mahkemede ifade veren tüm sanıklar farklı ifade verdi. Bir mal müdürü de ifadesinde şunları söyledi: Patlama olunca kaymakamın odasına girmek istedim, sahanlıktaki iki özel harekat polisi yeni bir patlama ihtimaline karşın beni engellemeye çalıştıysa da içeriye girmeyi başardım. Odaya girdiğimde kaymakamın yıkıntılar içinde yaralı vaziyette yerde yattığını, kan kaybettiğini gördüm, gözleri kapalıydı. Kaymakamın elini tutup, bağırdım, ‘kaymakam bey beni duyuyorsan elimi sık’ diye. Elimi güçsüz de olsa sıktı.’. Demek ki şehit oğlumun şuuru o esnada yerindeymiş.

Cenazeye gelenler arasında koruma polisi de vardı, olayı ona da sordum, odaya ilk girenlerdenmiş. Kaymakam bey odasına giren koruma polisini görmüş ve ‘sana bir şey oldu mu?’ diye sormuş.

Emniyet Müdürü de odaya girdiğinde kaymakamın Yazı İşleri Müdürü’nün kucağında yaralı vaziyette olduğunu görmüş. Herkes olayın sorunmluluğunu bir başka tarafa yıkma derdinde.

Mübarek Ramazan mevsimine girdik, inşallah kulluğumuzu ve acizliğimizi hatırlayarak verimli bir ay geçiririz. Ramazanlarınız nasıl geçerdi, geçmiş Ramazanlarınızdan kalanlar neler oldu?

Ramazanlarımız huzur içerisinde, sevgi, saygı çerçevesinde geçerdi. Son bayramda köye gittik, çocuklarımız bir araya geldi. Muhammed Fatih oğlum da ızgarada köfte pişirdi, o kadar güzel yapmış ki, ‘oğlum, ne güzel yapmışsın’ dedim. ‘Siz yeyin, ben pişiririm, siz yeyin yeter ki’ dedi.

Şehit kaymakamımızın ardından ne söylemek istersiniz? Onun size ve memleketimize bıraktığı en önemli şey ne oldu?

İyilikten başka söz bulamıyorum… Yemeye hiç düşkün değildi, çocukken de çok az yer, çok az oyun oynardı. Kendisine bir soru sorulduğu zaman, sadece sorulana cevap verir, fazla kelam etmez, hep kendi işiyle ilgilenirdi.

(anne araya girerek) Kaymakamlar, başka şehre tayin olununca yeni ev eşyaları alır ama oğlumuz gittiği yere eşya almadı. Kendine de hiç süs vermezdi, top oynayan bir çocuk gibiydi. Alçakgönüllüydü. Ben birisi hakkında bir şey desem, ‘anneciğim bilmiyor musun, bir insanın arkasından konuşmak ne büyük günahtır.’ derdi. Çok iyi bir ahlaka sahipti. Küre’de görev yaptığı sırada, ‘oğlum sen artık kaymakamsın, öyle güzelce giyin, çocuk gibi giyinme’ dedim, ‘gerekmez anneciğim, bu dünyada gerekmez’ dedi. Bir kedi yavrusu görse ona şefket gösterir, ihtiyacını giderirdi. Yarası her an daha derine gidiyor. Yerinin iyi olduğunu biliyoruz inşallah, en küçük çocuğumuz olduğundan, benim ‘bebeğim’di her zaman, ‘yavrucuğum’ derdim hep ona.

Kıbrıscık’ta görev yapan sekreter evimize taziyeye geldi. “Ben çok kaymakam gördüm onun gibisine rastlamadım. İçtiği çayın, özel misafirlerinin çay paralarını yazdırırdı. Ay başı gelince de o içilen çayların parasını öderdi.” dedi. Oğlum giderken bize bu tesellileri bıraktı, üzüntümüz çok büyük ama tesellimiz de çok fazla. Yavrumuz, dinimize göre en yüce makama erdi, bizi mutlu eden de bu. Şehadetine kadar ‘bizim çocuğumuz’ diyordum, meğer milletin çocuğuymuş.

Yardımseverdi, yardımsever olduğu kadar devletin kaynaklarını korurdu. Deseydi ki, ‘ihaleler için istediğinizi yapın ama bize de bir şeyler gönderin’, asla öyle demedi ve onlara asla geçit vermedi. Benim yavrum memleket kurbanıdır, devletin ihalesinin kişisel çıkarlar için paylaşılmasına izin verseydi, kimsenin gönlüne taht kuramayacaktı.

Gün bitmişti, ömrü o kadardı ama elhamdülillah memleket, millet, bayrak namına şehit oldu. Cenaze sırasında koşturan bir yavrumuz vardı, bir gün rüyasında, Muhammed Fatih’in kabrinin olduğu yerden büyük bir ışık yayıldığını, ışığın güneşi dahi gölgede bıraktığını görmüş. Şehit ayetleri okunuyor ve şehidimiz ‘buraya gelin, huzur buradadır, oralara kanmayın’ diye sesleniyormuş. Allah-u Teala, ‘Allah yolunda ölenlere ölü demeyin, bilakis onlar diridirler, lakin siz bilmezsiniz’ buyuruyor.

Exit mobile version