Toplumdaki Değişimin Faturası, Geleneklerle Gölgelenerek Kadınlara Mal Edildi

 

Ülkemizin gündeminin yoğunluğu, son dakikaları hiç bitmiyor. Ancak bir konu var ki hiç modası geçmiyor: Kadın… Haliyle bu ayki sayımızı hazırlarken kafamızda bir tek soru vardı: Kadın neden her tartışmanın içinde? Özellik İstanbul Sözleşmesi’nin başı çektiği tartışmaların yanında bir de bitmek bilmeyen kadın cinayetleri eklenince artık bu konuyu uzmanlarıyla masaya yatırmak gerektiğini düşündük. O isimlerden bir tanesi de kadınlar üzerine yaptığı çalışmalarla adına aşina olduğumuz Gülenay Pınarbaşı.

Gülenay Hanım ile son zamanlardaki kadın üzerine olan tartışmaları ve toplumdaki kadın algısı hakkında konuştuk.

GÖRÜNÜR HALE GELDİ

Koronavirüs ile birlikte aylardır gündemden düşmeyen konu: Kadın… Bu gündemin hala ‘Popüler’ bir konu olması hakkında neler söylemek istersiniz?

Kadın konusu aslına bakarsınız popüler olamayacak derinlikte çeşitli yönler taşımaktadır. Kadına şiddet konusunun gündem belirlediği anlamda soruyorsanız, Batı’da yapılan çalışmalar pandemi sırasında ev içi şiddetin arttığını gösteriyor. Biz de bir müddet evlere kapandık beraberinde sosyal ve ekonomik sıkıntılar yaşandı. Zor bir dönemdi ancak bizdeki şiddet salgın sırasında daha görünür hale geldi. Bütün dünyada hâkim olan olumsuz iklimden maalesef korunamadık.

AİLENİN DİREĞİ

Türk kadını bir yandan geleneksel, anaç, vefakâr, cefakâr olarak tanımlanırken diğer yandan da modern, kariyer yapan, sözüm ona artık ‘Annelerimiz gibi’ olmayan bir şekilde tanımlanıyor. Sahi kim bu Türk kadını?

Çok karışık ve birçok cevabı olan bir soru. Evet Anadolu kadının kolektif şuur altı var ve şuuraltının kökeni Anadolu tarihi kadar eski. Anadolu, kültür tarihi bakımından oldukça zengin bir alt yapıya sahip ve birçok eski uygarlığa ait izleri taşımaktadır. Diğer yandan Türklerin orta Asya’dan getirdikleri özellikler ve İslam’ın Türk toplumuna katkıları bir kadın kimliğinin oluşmasında etkili olmuştur. Geleneksel kadın, ailenin direğidir, neslin devamını sağlar, fedakardır, sabırlıdır vs. Ve bu tip neredeyse son yüzyıla kadar devam etmiştir. Halk anlatılarında, halkın özlemleri, dünya görüşü ve ideal insan tipleri diğer edebî türlere nispetle daha kesin ifadelerle ortaya konmaktadır. Ve bizde bu kadınların izlerini sürebiliyoruz.

Ancak kitle iletişim araçlarının etkisi, küreselleşme en önemlisi de üretim biçimlerinin değişmesi Anadolu kadınını da değiştirmiştir.

Tıpkı erkeği dönüştürdüğü gibi. Kadınlar, tarihin görünen büyük simaları arasında olamamışlardır ama yan rollerde erkeği hep etkilemiş, şekillendirmişlerdir. Bu şekillendirme Anadolu kadını için çok daha fazla geçerlidir. Çünkü ana-bacı bizim toplumda çok önemli bir kurumdur. Erkeklere akıl veren dolayısıyla onları yetiştiren bir kadından söz etmek mümkündür. Bunu kaybetmemeliyiz.

HAYATIN ÖZÜ DEĞİŞİMDİR

Gerçekten çok mu değişti kadınlar?

Hem dünyada hem Türkiye’de toplumsal açıdan dikkat çeken önemli sosyal durumların başında birçok değişim ve dönüşüm gelmektedir. Evet kadınlar değişti, kadınlar 100 yıldır değişimin içindeler. Fatma Aliye ile tarihte görünür olan değişime olumsuz bir anlam yüklemek son derece haksız bir yaklaşım bana göre. Hayatın özü değişimdir. Çok boyutlu olan bu değişim döneminin temel belirleyicilerinin ne olduğu ve ne olacağı noktasında bir görüş birliği yoktur. Dünya var olduğundan beri birtakım insanlar değişime çok olumsuz anlamlar yüklenmektedir. Örneğin Tanzimat’ta kadınlara roman okutmak Tevfik Fikret tarafından muzur bulunmuş ve önlenmesi tavsiye edilmiştir. Her dönemde kadınlar hakkında birtakım önermelerde bulunmak daha kolay gelmiştir.

KONFORLU ÇÖZÜMSÜZLÜK

Türk toplumunun hep yozlaştığından dem vuruluyor. Çoğunlukla da kadınlar suçlanıyor bu durum için. Neler söylemek istersiniz?

Yozlaşma çok ciddi bir sorun. Ve biz de kırdan kente göç sürecinde yozlaşma riskiyle karşı karşıya kalan bir toplumuz. Bin yılı aşkın sürede akışta olan halk kültürü kitle toplumunda ortadan kalkabiliyor bununla beraber bazı güzel değerler yok olabiliyor. Halk kültürünün yerini bazı eğitimli kesimler için kent kültürü koyulabilir. Ancak bizim gerçek anlamda yaygın bir kent kültürümüz olduğu söylenemez. Bu iki kültür yani kent kültürü ve halk kültürü arasında kalan geniş bir kesim maalesef sadece medyanın verdikleri ile yetinmek zorunda kalıyor. Bu arada okula gidebilen, diyanet vs. gibi kurumlardan ve STK’lardan eğitim alabilenler bir miktar daha iyi durumda oluyor. Sorunuza dönersek yozlaşma bir kadın sorunu değildir, yozlaşma toplumsal bir sorundur. Ve yozlaşma ile mücadele etmek birden fazla aktörün sorunudur. Sorumluluğu kadınlara, kadınlığa yüklemek konforlu bir çözümsüzlük alanıdır.

SUÇLAYICI VE KABA

Dikkatimi çeken bir durum var: Bilhassa sosyal medyada erkekler kadınlar hakkında konuşurken neden çok öfkeli ve gergin davranıyor. Sürekli bir ders verme halindeler. Ve maalesef genelde bu durum muhafazakâr erkeklerde gözlemlediğim bir durum.

Etkileşime girdiğimiz sosyal medya son dönem İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında iyi bir gözlem olanağı sundu. Sizin tespitlerinizi maalesef ben de gözlemledim hem suçlayıcı hem de kaba yaklaşımlar söz konusu. Muhafazakâr kesim bunu kendince din kalkanı altında yaparken diğer kesim de zaman zaman derinliksiz yaklaşımlar sergileyebiliyor. Aslına bakarsanız sosyal medyadaki bu tavırlar bir gösteri toplumuna dönüştüğümüzün ipuçlarını veriyor. Tek önemli olan popüler olmak ve bir şekilde gündeme gelmek. Ahkam kesilen konuların ardında gerçekleri yaşayanlar pek de kimsenin umurunda değil.

HER YERDE AYNI

Muhafazakâr erkekler neden ahlakı, edebi, namusu, iyiyi, doğruyu hep kadın üzerinden örneklendiriyor?

Bu yaklaşımın sadece muhafazakâr erkeklerde olduğunu düşünmüyorum. Batı’nın aydınlanma tarihinde de bu hep böyle olmuş. Kadın hareketleri hep aynı yaklaşımlarla karşılaşmışlar. Batı kamusal alanı uzunca bir zaman erkekler kulübü olmuş. Bunu kadınlar çok zor kırmış. Batı’nın bu bağlamda 50 sene önce yaşadıklarını biz daha yeni yaşıyoruz diye düşünüyorum.

KADININ SÖZÜ ÖNEMLİYDİ

Maalesef toplumun bir kısmı kadını yok sayıyor, söz hakkı bile tanımak istemiyor. İşin tuhafı arkasına saklandıkları bir ‘Gelenek, görenek’ adı altında bunu yapıyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gelenekte böyle bir uygulama yok. Evet biz ataerkil bir toplumuz ancak kadının sözü neredeyse erkek kadar geçerli bir tarım toplumuyduk. Modernleştikçe muhafazakarlaşan bir Anadolu’dan söz etmek mümkün. Köyden kasabaya oradan şehirlerin çevresine yerleşen geniş kesimlerde değişimin faturası, değişimden kaynaklanan belirsizlik geleneklerle gölgelenerek kadınlara ve çocuklara mal edilmiş.

DURUM PEK İYİ DEĞİL

Anadolu’nun Ermiş Kadınları adında bir kitabınız var. İsmi çok anlamlı. Neden özellikle Anadolu kadınları hakkında bir çalışma yaptınız?

Anadolu, henüz bildiğimiz kadarıyla yirmiden fazla medeniyete ev sahipliği yapmasıyla dünya tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Anadolu tarihi kültür ve medeniyetiyle ilgili çeşitli bakımlardan araştırmalar yapıldı, kitaplar, tezler yayınlandı. Bunların içinde Anadolu kadınları ile ilgili hele de sözlü kültürde yer alan kadın tasavvuruyla ilgili çok az sayıda çalışma yapıldı. Bu sebeple bu kocaman mozaikte ermiş kadınlar çalışması bir renk olur umudu taşıyorum… İslam’da üstünlük sadece takva ile olur, araştırmada yer alan kadınlar bin yıllık süreçte hiçbir sınıfsal kısıtlamaya tabii tutulmadan Anadolu kadının gönlünde taht kurmuşlar. Bunu çok kıymetli ve değerli buluyorum. Ancak size bir itirafta bulunmak istiyorum, yola çıkış amacım yani 30’lu yaşlarda genç bir kadın olarak Anadolu kadının Batılıların gösterdiği gibi olmadığı motivasyonuna sahiptim. 40’lı yaşlara gelirken idealizmi bir kenara bırakıp daha objektif bakmaya başladım. “Evet kadın konusunda çalışma gerekliliği hissetmek dahi durumun çok da iyi olmadığının bir göstergesidir” demeye başladım.

ERKEKLE ÇATIŞMA SÖZ KONUSU DEĞİL

Biz kadınların yanlış yaptığı, fevri olduğu ya da hatalı bulduğunuz yönleri var mı sizce? Bir özeleştiri yapacaksak bu ne olmalı?

Bireysel olarak bütün insanlar hata yapabilir. Ancak kadına şiddet bağlamında tartışılan fiziksel, ekonomik veya sosyal olarak güçlü olanın güçsüze şiddeti ve zorbalığı. Ben tartışmaların erkeklerle bir çatışma olduğu fikrinde değilim. Zaten tartışma, toplumun bilgisizliğinden istifade edilerek manipüle edildi. Bu tartışma cinsler arasında bir mücadele değildir. Bu mücadele kadına, yaşlıya ve çocuğa şiddete karşı yürütülen bir mücadeledir.

Exit mobile version