Dünya genelinde, 17 milyondan fazla insana bulaşan ve 700 binin üzerinde ölüme sebep olan virüs belası, malumunuz hayatımızı Pandemiden önce – sonra diye ayırdı.
Koştur koştur bir hayatın, yetişemeyen işler, bitmeyen uzun listelerin hepsi anlamsız kaldı bir anda. Konu üzerine aylardır benzer cümleler duyuyor, okuyor ve büyük ihtimalle de bıktığınızdan dönüp bakmıyorsunuz bile! Bunun sebebi ise esnafsanız, sanatçıysanız, müzisyenseniz, işçiyseniz, fabrika sahibiyseniz vb gün sonunda elinizde kalan koca bir hiç üstüne tedbirler, cezalar, ödemeler zinciri ile başbaşa kalmanız!
Virüsten sonra ise, hepimiz “kısa süreliğine tadilattayız” yazan işletmeler gibiydik ya da “sizin için yenileniyoruz” duk, yenilenme fikri daha bir enerji verse de, süreç hepimizi başka başka etkiledi. Kimimiz için “sizin için deliriyoruz” gibi olsa da uzaylıların hala kaçırmadığı insanlar olarak kendimize yeni bir yol açmaya çalışıp durduk hali hazırda ne yapsak da çıksak işin içinden diye uzayan virüs ve kısıtlamalı hayat bizi nefes alamaz hale getirdi.
Ekonomik sıkıntılar, değişen koşullar, virüsün korkusu derken, virüsün hepimizi tüm dünya insanları ile eşitlediği safsatasına inanmaktan da vazgeçtik. Denize son anda geri bırakılan balıklar gibi uyanırken her yeni güne, bu süreç kesin insanlığı değiştirdi, daha merhametli olduk, daha saygılıyız, acizliğimizi anladık ya daha ne olsun gibi sanrılarla gökyüzüne bakarken; korumamız gereken bir akıl sağlığımız olduğu ‘çan’ı tam da beynimizin içinde “dan dan” diye çalıyordu her seferinde daha “dan dan” üstelik!
Günler ilerledikçe akıl sağlığını da geçtik bari amiyane tabirle aç karnımızı doyuralıma evrilen bir hale geldi yaşam amacımız!
E hani virüs zengin-fakir ayrımı gözetmeden herkese bulaşıyordu? Hijyen ve izolasyon imkanları olanlar, yeterli beslenen, kendileri istemedikçe çalışmayan şanslı grup virüsle karşılaşsa bile kısa sürede eski sağlıklı yaşamına kavuşuyordu. Şanslı azınlık hayata devam ederken hükümetlerin vatandaşlarına sunacağı mali destek programları ile ayakta kalmaya çalışan toplumun her kesiminden esnaf – işveren ayırt etmeden yaşamaya çalışan halk uygulanan ceza ve yasaklarla ayakta kalamaz hale geldi.
Virüsle alıştığımız genelgelerle halk sağlığı için alınan önlemlere kimsenin karşı çıkma lüksü olamaz fakat planlamanın olmadığı bir genelge ile, açıkhavada konser, tiyatro vb etkinlikleri yasaklarsanız, bu işle geçimini sağlayan binlerce insanı açlığa terk edersiniz! Yasaklanıyorsa da bu alanlarda geçimini sağlayan insanlara asgari geçim ödeneği bağlanmalıdır.
Ayrıca bu tedbiri tüm toplumsal alanlarda eşitliği sağlayarak alıyoruz iddiasıyla, ticaret ve rant alanları açık, sahneler kapalı; turizm işletmeleri tıklım tıkış, konserler yasak derseniz olmaz, olamıyor da!
Yangında ilk ateşe attığınız, eğlencelik gibi gördüğünüz bu alan, eğlencelik alanlar değil, binlerce insanın özverisinden öte, yaşamaya dair tek iş alanı sahne, konser, oyun olan halkınız!
Dolayısıyla binlerce insanı direk, ailelerini de hesaba kattığınızda ise onbinlerce insanın işsiz, ekmeksiz, kazançsız bırakılması kabul edilir bir durum değildir.
Daha önce yaşamadığımız bir kriz durumuyla mücadele etmek kolay değil kabul ediyoruz.
Guénon’un “Ve nihayet kaostan nizam doğar”
teorisi için tüm koşullar oluşmuş gibi duruyor öyleyse o nizama eşitlik ve adalet ile toplumun yaşam kaynakları olan her mesleği gözeterek kavuşacağız. Vergiler, ödemelerle boğuşan esnafta, sahnede keman çalan müzisyen, fabrikadaki işçi, tarladaki çiftçi hepsi aynı eşitlik ve adaletin bekleyeni!
Ve Aziz Turuncu Dergisi okuyucuları;
Kaos ve düzen arasındaki dev dalgalarda savruluyor insanoğlu. Çoğu kez nerede olduğunu bilmeyerek; kaosun tepe noktasını düzen, düzenin durgunluğunu kaos zannederek. Dev dalgalar çarpar, sarsar, yıkar, yok eder; İnsana tek başına ne kadar aciz kaldığını öğretir. Ancak el ele verip, empati yaparak birlik olduğumuzda dalganın kendisi oluruz. Ve şimdi tam da birlik olma zamanıdır.
Baki selam ve sevgi ile…