Röportaj: Zehra Güveli
Fatma Sönmez… Tıp Doktoru, Türkistan ve Ahmet Yesevi Yolu sevdalısı… 28 Şubat günlerini yaşar. Eğitim için Kazakistan’a gider Fatma Hanım. Burada yalnızca eğitim almaz, iki ülke arasında köprü olur. Saygın vatandaş unvanı ve hizmet madalyası alır. Ata topraklarından Anadolu’ya yüreğinde Ahmet Yesevi sevdasıyla doktor olarak döner. Sonrası mı? Sonrasını Fatma Sönmez’den dinliyoruz.
Çocukluğunuz nasıl bir evde geçti? Kalbinizdeki Türkistan sevdasına maya olan ev nasıldı?
Çocukluğum memur bir baba ve kendisini, hayatını evine çocuklarına adamış hanımefendi, samimi yürekli bir annenin varlığında geçti. Onlar çok derin eğitim almış insanlar olmasa dahi bizi inancımız ve geleneklerimizin temelinde şimdilerle kıyaslayınca çok iyi eğitim almışların çok ötesinde güzel yetiştirdiler. Yesevi’nin yolunda yıllardır hemhal olmuş bir kişi olarak şunu söylemek isterim ki; ev bir insanın hayatında o kadar önemli ki belki de insanın bütün hayatına yansıyacak özelliklerin temeli çocukluk döneminde ve evde geçer.
Bu eğitimde rol model anne ve babalarımız, büyüklerimizdir. Benim annem ve babam, kardeşim ve beni karşısına alıp doğru ve yanlışları sözel olarak anlatmadılar ama halleri ve tavırlarıyla bize nasıl olmamız gerektiğinin öncüsü oldular. Annem her iki aile büyüklerine de saygı göstermemiz ve sevgimizin eşit olması gerekliliği ile onlara gösterdiği saygı sevgi ve hizmeti ile örnek olarak bize öğretti… Anneanne ve dayı nasıl seviliyorsa, teyze nasıl kıymetliyse babaanne, dede, amca ve halalar da o şekilde kıymetliydi evimizde.
Kandil günleri hatırlayabileceğim en küçük yaşlardan itibaren bizim için çok özel heyecan verici günlerdi mesela. En güzel kıyafetlerimizi giydirir, bazen geleneksel kıyafetler içeresinde bizi komşularımıza küçük ikramlar ve tebrik mahiyetinde gönderirdi. Bu hem bizim o günlere vermemiz gereken kıymeti hem de başkalarına hatırlatma olarak o günleri özel kılardı. Her kandil benim için ayrıcalıklı oldu. Babam sadece yaz tatillerinde Kur’an-ı Kerim öğrenimi için bizi camilere ya da kuran öğreneceğimiz yerlere göndermedi, yıl boyunca düzenli bir şekilde kendisi de bizimle beraber gelerek kendisi de öğrenerek Kur’an-ı Kerim öğrenmemizi sağladı.Hatta bizimle beraber yarıştığı için biz onu geçersek mutlu olur, kendimize daha güven duyan bir şekilde öğrenirdik. Mesela tatil anlayışımın temeli çocukluğumda evimde aldığım örnek ile devam eder. Babam elindeki imkanlarla çok küçük yaşlarda iken bizi ilk tatilimizde İstanbul’a; tarihi, manevi, toplum olarak tarihi, manevi değerlerimizi simgeleyen yerleri ziyarete götürdü. O günden sonra tatil manası kardeşim ve benim için içi dolu hem dinlenmeyi, hem öğrenmeyi gerektiren bir zaman dilimi oldu. Sevgi hep önemlidir biliriz ama önce anne babamın birbirine duyduğu saygı bizi önce kendimize saygı duymamız gerekliliği ile yaşadığımız her toplulukta karşımızdaki bireylere ve topluma saygı duymaya götürdü. Böylelikle nerede olursak olalım yaratılanı sevdik yaradandan ötürü… Bence aile bütün okullardan bütün eğitimlerden çok daha öncelikli çok daha önemli, en temel ocak.
Öyle ki o ocakta yaşanılan her şey terbiye dediğimiz usullerle bir insanın bütün hayatına akseden en önemli öğretiler bütünü. Bugüne kadar hayatımın her safhasında ailem de gördüklerim ailem ile yaşadıklarım evimde anne ve babamdan aldığım o ilk temel eğitim başucu kaynağım misali benimle beraber oldu. Anneme babama aileme bugüne kadar yaşadığım her süreçte bana rehber oldukları için çok şey borçluyum. Hakları ödenmez olan o değerler iyi ki varlar hamdolsun… Allah onlardan ebediyyen razı olsun.
Türkistan ilginiz, sevdanız ne zaman başladı?
1994 yılında üniversiteme Türkiye’den giden ilk 40 öğrencisinden, ilk tıp fakültesi mezunlarından da biriyim. Tıp fakültesini Ahmet Yesevi Üniversitesinde okudum. Mezuniyetten sonra Sağlık Bakanlığının atamasıyla Türkiye’de ilk görev yerim olan Kırıkkale’de üç yıl görev yaptım. Bir hastanenin kurucu Başhekimliğini ve Sağlık İlçe Müdürlüğü’nü yaptım. Sonrasında üniversite beni tekrar göreve çağırdı, Başbakanlık görevlendirmesiyle Ahmet Yesevi Üniversitesine rektör danışmanlığı yaptım. Türkiye-Kazakistan arasında sağlık koordinatörü olarak görevlendirildim. Öğrencilik döneminde gönüllü hizmetler verdim; Türk dilinin halk tarafından öğrenilmesi için gönüllü Türk dili kursları açtım, kendi imkanlarımla açtığım el sanatları kurslarında pek çok katılımcıya eğitim verilmesine vesile oldum, sergi açtım. Ahmet Yesevi’ yolundan gelenlerin, Yesevi Atamızın hocası, anne-baba ve talebelerinin türbelerinin restore edilmesinde yine gönüllü kendi imkanlarımla görev aldım. Başta bebekler ve çocukların sağlığı için sağlık projeleri gerçekleştirip, üniversitemin desteği ile uygulamaya koydum. Bu görevlerin üç yılını Türkistan’da sabit olarak geri kalanını Ankara’da mütevelli heyet Başkanlığında toplam yedi yıl gerçekleştirdim. Bu ve sayamayacağım pek çok gönüllü hizmeti Yesevi Yolu’na ve Yesevi Atamın adıyla hemhal olmuş Türkistan’a sevdam ile yine aşk ile yaptım…
Türkistan’a gitmek o dönem kolay değildi aslında. Cesaretinizi toplayıp “ben gidiyorum” cümlesini nasıl kurdunuz?
Bugün bana sorsalar “Yeniden aynı şartlarda yine aynı üniversitede eğitim alır mısın?” diye hiç tereddüt etmeden “Evet” derim. Çünkü insanın atalarının nefes alıp verdiği topraklarda, bizi biz yapan değerlerin temelinin bulunduğu topraklarda, Türklerin maneviyatının yegane atası Ahmet Yesevi Atamın kurduğu üniversitede meslek sahibi olmak çok büyük bir ayrıcalıktır. Tabi burada üniversitemden de bahsetmem gerekir çünkü üniversitem benim mensup olduğum, her zaman mezun olmakla gurur duyduğum son derece önemli bir eğitim ocağıdır. Nisan ayında gittiğimde üniversitemi de ziyaret ettim. Biraz zaman kısıtlı olsa da özellikle üniversitemi görmek istedim. Geçen yıllar içerisinde ne kadar büyük bir gelişim kat ettiğini; modern fakülteleri, laboratuvarları, kütüphaneleri, spor kompleksleri, sosyal alanları ile gururumun çok ötesinde bir eğitim yuvasına dönüştüğünü ve emek verenleri görmek çok ayrı bir heyecan oldu benim için.
Kazakistan’a ilk gittiğinizde neler dikkatinizi çekti?
Kazakistan, çok büyük bir aşkla sevdalandığım, ata yurdum bildiğim mukaddes topraklar benim için. 1994 yılında oraya giden 40 kişiden biriyim. Bizi ” Osmanlının torunları geldi “ diye karşılamışlardı. Öyle bir bakış açıları vardı ki insan gerçekten kendini yeniden sorguluyordu. Çünkü onlar yıllardır hasret kaldıkları kardeşlerini karşılıyorlardı. Ona farklı bir kimlik, sorumluluk, farklı bir ağırlık katıyorlardı. Osmanlı’nın torunları. Bu sizin doğrudan ecdada yakışır bir kimliğe sahip olmanız gerektiğini, o sorumluluğu size veriyordu. Bizi karşıladıklarında o kadar derin samimi bir ruh haliyle bizleri bağırlarına basmışlardı ki “Siz Osmanlı’nın torunlarısınız. Siz elinden, dilinden asla zarar gelmeyen güzel insanlarsınız” diyorlardı. Bu anlatılmaz güzel bir duyguydu.bizim unuttuğumuz, ötelediğimizin bütün güzel hasletlerin hala bütün canlılığı ile yaşıyor ve yaşatılıyor olması ise aslolan vatan Atayurdu bilincinin en güzel öğretisiydi.
Fahri Kazakistan vatandaşısınız. Saygın Vatandaşlık unvanını alma süreci nasıl gelişti?
Kazakistan’da şöyle bir vatandaşlık sıfatı var, resmi vatandaşlığın çok ötesinde ‘saygın vatandaşlık’ denilen bir unvan veriliyor. Savaşlarda ya da halkın yararına bilimsel kültürel çalışmalar yapan, kahramanlık misali işlere imza atan kişilere saygın vatandaşlık hizmet madalyası ve beratı veriliyor. Türkistan Valiliği tarafından tarafıma tevdi edildi 2007 yılında Cumhurbaşkanlığınca onaylanan bir belge ile… Türkistan saygın vatandaşı madalyam-unvanım aldığım bütün ödüllerden daha manalı, kıymetli benim için.
Türkistan kimliği olan, Türkiye’deki beş kişiden bir tanesi olmanın kıvancını ve gururunu hep yaşadım, yaşıyorum.
Ahmet Yesevi… Üniversitenin ikliminde Yesevi var sanki…
Üniversitem Ahmet Yesevi’nin Türkistan’daki varlığı belki de Türkistan’ın bugünkü gelişmesinde en önemli temel unsur odur desem yeridir. Zira zamanında “Bu çorak topraklara, bu kurak topraklara, bu kadar uzak bir yere üniversite kurulur mu?” diyenlere en güzel cevap şu anda üniversitenin bütün dünya üniversiteleri içeresindeki başarıları Türkiye Kazakistan ilişkilerine ve Türk dünyası ilişkilerine verdiği katkılardır. Ahmet Yesevi’yi tanımak tarihimizi, inancımızın güzelliklerini, Kuran ve sünnet ışığında ilim öncülerini, atalarımızı tanımak ve geleceğe daha güçlü şekilde bakmaktır.
Hocam 28 Şubat gelirken unutturulmak istenilen post modern darbe için ne söylemek istersiniz?
28 Şubat’ı belki de en derininden yaşayanlardan bir tanesi olarak şunu söylemek istiyorum ki; biz kadim bir milletiz, Atalarımız yüzyıllarca bu topraklarda tıpkı Yesevi Atamın ve yolundan gelenlerin yaptığı gibi en güzel değerlerin, çalışmanın, ilmin, kardeşçe bir arada yaşamanın, sevginin, hoşgörünün, emeğin, iman gücünün ve peygamber sevdasının temsilcileri olarak yaşamışlar. Yüreklerinde başka inanç değerleri ile bulunan milletlere de kucak açıp yaşatmışlardır… Lakin yaşanılan toprakların vatan kılınması gerektiğinde ise en önde öncü erler olarak gitmişler ve yaşadıkları toprakların vatan kılınmasında ailelerini, sevdiklerini, hatta kendi canlarını bir kenara koyarak önce vatan demişlerdir. Biz de öyle ya da böyle hiçbir darbeye içerden ya da dışardan müdahaleye fırsat vermeden, Atalarımızın yolundan gelen kadim geleneği sürdürecek cennet vatanımızı yüzyıllardır olduğu gibi bugün de yarın da sevgiyle hoşgörüyle yaşanacak topraklar kılmaya devam edeceğiz… 28 Şubat ve benzerlerini yaşayanlar belki de bu toprakların isimsiz kahramanları, çünkü sadece inancının gereğini yapmak için yaşamaya gayret edenler ve o uğurda direnenler çok iyi bilirler ki bu kutlu bir duruştu.
Diliyorum Allah’tan bir daha o zulüm dönemlerini hiçbir zaman yaşatmasın. Biz, ‘biz’ olunca güzeliz. Biz, bir olunca güçlüyüz. Biz, özümüze kimliğimize sarıldıkça daha da güçlü olacağız.
Doktorluk size neler kattı? Asya’dan Anadolu’ya bir doktor olarak izlenimlerinizi sizden dinlesek…
Benim hekimlik anlayışım biraz farklı. Ahmet Yesevi atamın yolunda kendimi bir hekim olarak aldığım bilimle, Yesevi prensipleri ile harmanlayarak yetiştirmeye gayret etmiş bir hekimim hamdolsun.Hekimlik bana göre çok özel bir sıfat Rabbim’den verilen takdir edilen. Çünkü yaratanın Şafi isimli sıfatına kul olarak bir sebep eli oluyorsunuz. Bu muhteşem bir duygu. 21 yıllık hekimim. Bir ilçe sağlık ocağında başladığım hekimlik dönemimde çeşitli görevler yaptım; İl Sağlık Müdür Yardımcılığı, İl Sağlık Müdürlüğü, Ağız Diş Sağlığı Hastanesi Başhekimliği, İlçe Devlet Hastanesi Başhekimliği, Ahmet Yesevi Üniversitesinde Türkiye Kazakistan sağlık koordinatörlüğü ve 700 yataklı bir hastanede Başhekim yardımcılığı… Nihayetinde bir ilçede, İlçe Sağlık Müdürü olarak mesleğime devam ediyorum…Genel olarak şunu ifade etmek isterim ki bir sağlık kurumunun kapısından içeri giren her insan mazlumdur bana göre. Mutlaka bir ihtiyacı vardır yoksa bir hastanenin, bir sağlık kurumunun kapısını çalmaz. Ahmet Yesevi atamız yolunun hikmetlerinde buyurur ki “nerede bir mazlum görsen , yoldaşı ol…” Ben hep böyle baktım böyle bakmaya alıştırdım kendimi böyle öğrendim o yolda. İdealim olan tıp okuma hayalime Çocukluğumda aldığım niyet üzere: bana sorulmasına ihtiyaç duymadın ihtiyacı olduğunu hissettiğim herkese bir gönül eli olmaya gayret ettim hamdolsun… Ülkemizde iyi , kaliteli sağlık hizmeti verildiğine inanıyorum. Özellikle salgın döneminde evlere kadar götürdüğümüz sağlık hizmeti ile çok dua aldığımızda inanıyorum ama şu da bir gerçek ki ; Ata yolunda öğrendiğimiz o gûzellikler sadece hekimliğimin yolunu aydınlatmakla kalmadı:. Yesevi Atamın yolunun temelinde inancımızın olmazsa olmaz değerleri var. Biz yaratılan olarak yaratılış değerlerini ne kadar çok dengede tutmaya çalışırsak hem bedenen hem ruhen sağlıklı oluruz ve o derece de yaptığımız mesleklerde bulunduğumuz görevlerde başarı elde ederiz, Asolan budur; İnandığımız ile yaşamaya gayret etmek ve büyüklerin açtığı o kutlu yolda ilerleme gayretini gösterebilmek…henüz öz değerlerimizi tam olarak yitirmeden bizim olan her güzelliği daha çok sarılmalıyız Atalarımızın yaptığı gibi çok çalışmalı, ilim öğrenmekten hiçbir yaşta vazgeçmemeli, çocuklarımıza geçmişimizi , atalarımızı, değerlerimizi öğreterek bundan sonrasında daha çok ne yapabileceklerinin gayreti ile donatmalıyız.
Ahmet Yesevi… Bulunduğu çağdan bize neler söylüyor?
Ahmet Yesevi , önemli şairlerimizden Yahya Kemal’in deyimiyle bizim kim olduğumuzun sorusunun cevabıdır Aslında.; o der ki “Şu Ahmet Yesevi kim? Bir bakın ne göreceksiniz? Bizim kimliğimizi Asıl onda bulacaksınız…” Gerçekten de Ahmet Yesevi atamıza baktıkça; onun niyetini, düşüncelerini, kimliğini inceledikçe… Onun yetiştirdiği talebeleri ile yapmak istediğini anladıkça bizim kimliğimizi biz onda buluyoruz. Sadece onun hayat duruşuna ve kimlik ve kişilik özelliklerine bakmamız bile Ahmet Yesevi yolunu anlamamıza vesile olur. Yesevi atamız kendi kişiliğine uygulamadığı hiçbir özelliği, hayat yoluna yansıtmadığı hiçbir güzelliği bir başkasına anlatmamış ve ondan uygulanmasını istememiştir. Sade, gösterişsiz bir hayatın, çalışmanın, ilim öğrenmenin, insanlarla beraber yaşamanın, sevginin, hoşgörünün, birliğin, beraberliğin emek ve işin kutsallığının, inancın, aşk ile iman etmenin, peygamber yolunun izlerini takip etmenin, çok daha ötesinde toplum içinde yine toplum ile barışık bir hayat duruşunun ve belki de toplumlar arası buluşmanın en büyük önderlerinden ve en önemli temsilcilerindendir o. Birbirinden çok uzakta göçebe halinde bulunan Türk topluluklarında ortak bir kültür ortak bir inanç değerleri oluşturmak için Türk dili ile yazdığı hikmetlerini yine bütün göçebe halindeki Türk topluluklarına ulaştırmış , böylelikle Türk dilinin edebi bir dil olarak saklanması öğüdünü verirken, aynı zamanda inancımızın kültürümüzün geleneğimizin ve kutsallarımızın ortak buluşma değerlerini oluşturmuştur. Biz o değerler bütününün hepsine Ahmet Yesevi yolu deriz. Atamız Ahmet Yesevi, zamanın en önemli ilim merkezi olan Buhara’da zamanın bütün ilimlerinde öğrenim görerek, ilim öğrenmenin en büyük temsilcisi olurken, tahsil ettiği ilimleri meşhur bir alim olup bağrında saklamamış, kendisini, hayatını doğduğu topraklara geri dönerek sadece talebe yetiştirmeye ve ihtiyacı olan insanlara adamıştır. Divan-ı Hikmet’i: şiirsel bir dilde, dörtlükler halinde yazmış, hem Yesevi yolunun prensiplerini aktarmış hem de kendi hayatından ayrıntılar vermiştir. Divan’ı Hikmet’i inceleyen araştırmacıların ortak adlandırmasıyla /ahlaklar bütünü/ olan bu eser, bir insanın hayat duruşunda ihtiyacı olan her şeyin karşılandığı çok kıymetli bir başucu eseri olup, Ahmet Yesevî’ yolunun içeriğidir… Öyle ki; insanın hayattaki duruşunun temelini inanmak olarak belirler ve bunun da Allah’a aşk derecesinde iman etmek ile olduğu zaman hayat duruşunda her şeyin daha güçlü olacağını vurgular aşk ile iman edip hayatta her ne yapılacaksa aşk ile yapılmasının , alınan nefesin dahi aşk ile alınması ve hayatın aşk ile adımlanmasının insanı daha güçlü kılacağını anlatır.
Kazakistan bugünlerde zor bir süreçten geçiyor…
Kazakistan sıkıntılı bir süreç yaşadı, atlattı inşallah o günleri. Türk dünyasının parlayan yıldızı kimliğiyle gerek devlet idaresi, gerekse komşuları, jeopolitik ve stratejik konumu ile yükselen bir değer olması böyle bir çalkantı yaşamasına sebep oldu diyebilirim ama inanıyorum ki bu süreçten çok daha güçlü bir şekilde çıkarak sadece Türk dünyasının değil dünyanın en önemli ülkeleri arasındaki yerini koruyarak güçlendirecektir. Yüzölçümü ile dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olması, yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin çok önemli bir değerde olması, Hazar’ın konumu itibari ile sahiplerinden bir tanesi olması ve komşu olduğu diğer bağımsız Türk Cumhuriyetleri’ne şemsiye niteliğinde bulunması çok daha ötesinde ise Türk dili konuşan, inancı, kimliği, ataları, tarihi bir olan bütün toplulukların ortak değerlerinin hepsinin ocağı olan Türkistan’ın ata yurdum Kazakistan’da bulunması Kazakistan’ın her manada gözde her manada güçlü kılmaya devam edecektir.
Bugün yaşadığı sıkıntılar geride kalmaya başlayan atayurdum Kazakistan’ın dün de bugün de yarında yanında hizmetindeyim Türkistan vatandaşı ve Yesevi Yolu sevdalısı bir gönül olarak. Ülkemizin ev sahipliğinde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı ise Atayurdum ve Atayurtlarımız için birlik, beraberlik ruhunda çok önemli bir temsil olurken, atayurtları sevdası olan gönüller için de ayrı heyecan, ayrı bir gurur vesilesidir.