Şule Yüksel Şenler’e gençlik yıllarında başlayan hayranlığını dile getiren Emine Erdoğan, Şenler ile ilk tanışmalarına ilişkin şu ifadeleri kullandı:
“Bir tanıdığım, beni onun sohbet toplantısına davet etti. Memnuniyetle kabul ettim. O zaman örtülü değildim, beni kabul ederler mi diye endişe etmiştim. O zaman toplumda öyle derin bir ayrışma varmış demek, böyle bir soruyu sorma ihtiyacı duymuşum. Toplantıya gittiğim zaman gördüm ki her çevreden insan vardı. Bir kaynak suyunun başındaydı sanki herkes. Şule Hanım’ın üzerinde, hiç unutmam, şık bir etek, bluz ve başında çiçekli bir kumaştan bonesi vardı. Tasarımla ilgilendiği için gençleri özendiren bir giyim tarzına sahipti. Sohbetini dinledim. Hani bir ortama girince enerjisiyle oranın iklimini değiştiren insanlar vardır ya. Şule Hanım öyleydi işte sakinleştiren, dinginlik veren bir enerjisi vardı. Sohbeti insanı içine çeker, insanın ruhunu yükseklere taşırdı. Hitabeti çok etkileyiciydi. Toplantılar, sohbetler bittikten sonra dahi tesirini üzerinizden atamazdınız. Açık söylemek gerekirse, hem giyim tarzından hem de cesur mücadelesinden etkilendim. Sanırım o dönem genç bir insan olarak cesaret arıyordum. Aradığım cesareti onun yaklaşımında buldum. Onu gördüğüm o ilk toplantıda, hayatımın geri kalanında hep onun çevresinde olacağımı hissetmiştim.”
Emine Erdoğan, İdealist Kadınlar Derneği ve Seher Vakti dergisi yıllarına da değinerek, o günlerin heyecan dolu olduğunu, kurdukları hayaller peşinde yorulmak bilmeden koştuklarını belirtti.
“Hiç sesi olmayan dindar kadınlar, kendilerine toplumda alan açmaya çabalıyordu. Tabii bunların öncüsü Şule Abla’ydı.” diyen Emine Erdoğan, Seher Vakti dergisinin “İmanlı Türk gencinin sesi” sloganıyla yayın hayatına girdiğini kaydetti.
Bu tür dergilerin kendi yalnızlığı içinde hapsolmuş insanlara hep umut verdiğine işaret eden Emine Erdoğan, “İdealist Kadınlar Derneği ise isim annelerinden olduğum bir sivil toplum kuruluşuydu. Toplantılar yapıyor, omuz omuza birlikte çalışıyorduk. O zamanlar, bugün olduğu gibi konferans salonları, kongre merkezleri yoktu. Kısıtlı imkanlar içinde adeta kendimizi arıyorduk. İdealist Kadınlar Derneği bizim için bir okul oldu.” değerlendirmesini yaptı.
Şenler’in mücadelesinin sadece kendisini değil o dönem onun mücadelesine şahitlik eden herkesi etkilediğini anlatan Emine Erdoğan, “Bugün kadınlar, çocuklar, savaş mağdurları, çevre ve eğitim gibi konularda projeler yürütmemizin ardında, Şule Abla’nın bize aşıladığı bilinç vardır diyebilirim. O bize insanların vazifesinin sadece kendileriyle değil, başkalarıyla da meşgul olmak olduğunu öğretti.” ifadelerini kullandı.
İnsanlığa fayda sağlamanın, insanın ardında bırakacağı en güzel eser olduğuna inancını dile getiren Emine Erdoğan, şöyle devam etti:
“Dara düşmüşlerin yanında olmak, hak mücadelelerine destek vermek, çocuklar için yaşanabilir bir dünyanın inşasında işçi olmaya talip olmak, gençliğimde kazandığım değerlerdi. Sadece kendi ülkemde değil, Cumhurbaşkanı eşi olarak, katıldığım yurt dışı seyahatlerinde, gittiğim her ülkede mutlaka o ülkedeki STK’larla bir araya geliyorum. Yetkililerden bilhassa kadınlar ve çocuklar için yapılan çalışmalarla ilgili bilgi alıyorum. Her zaman, Allah müsaade ettiği sürece, elimden gelen bir şey varsa onu tüm insanlığın faydalanacağı bir şekle dönüştürmek arzusu içinde oldum. İçinde yetiştiğim çevrenin bu duygularımı şekillendirdiğini düşünüyorum. Elbette dönüp baktığımızda geçtiğimiz süreçlerin çok zorlu süreçler olduğunu biliyorum. Ama o dönemlerden geçip, o sınavları vermemiş olsak belki bugün kalbimiz dünyanın bir ucunda gözyaşı döken insanlar için atacak hassasiyete sahip olmayabilirdi. O nedenle benim tek arzum, büyüklerimizden miras aldığım bu his dünyasını gençlere aktarabilmek.”
“Kentli kadının dindarlığını yaşayabilmesinin örnekliğini göstermişti”
Emine Erdoğan, merhum Şenler’in 1960-70 yılların İslami camiasında başardığı ilkleri de anlattı.
Şenler’in inancını emrolunduğu gibi yaşamak istediğinde, ideolojilerin sert duvarına çarptığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“O günün şartlarında dindarlık taşraya hapsedilmiş bir şey. Dindarlar toplumun en çok ezilen ve hor görülen sınıfı. Çünkü dindarlık o dönem cehaletle, bağnazlıkla, geri kalmışlıkla anılıyor. Tabii dindarlar içinde de kadınlar daha fazla yara alıyor. Çünkü modernleşmenin siyaseti, kadın üzerinden yapılıyor. Dindar bir kadının sanatla, edebiyatla, tasarımla iç içe olması imkansız sayılıyor. Belki de Şule Abla’nın başardığı en büyük ilk, iki kutbu birleştirebilmesidir. Kentli kadının dindarlığını yaşayabilmesinin örnekliğini göstermişti. O yüzden dualarımızda adını ne kadar ansak inanın az kalır. Sanata yatkın kimliğiyle tesettürü kentli kadınların hayatına adapte etmesi de yine bir başka ilk. Böylelikle herkese, değişen dünyanın şartlarına uyum sağlamanın, kendi şartlarını ön koşul olarak kabul ettirerek mümkün olabileceğini gösterdi.”
Emine Erdoğan, Şenler’in çağın yeniliklerini takip ettiğini, derdini, roman ve hatta sinemanın imkanlarıyla anlatma yolunu seçmesinin de bunun örneklerinden olduğunu dile getirerek, “Yaptığı tüm iyiliklerin, açtığı çığırın başardığı başka bir ilkten de bahsedeyim. O, dindarlara özgüven verdi. Bugün kazanılmış kimi özgürlükler, bu özgüvenin toprak tutup fidana ve sonra kocaman bir ormana dönmesiyle olmuştur. Bir kadın olarak sergilediği duruş, kadın tarihinin ilklerindendir diye düşünüyorum.” değerlendirmesini yaptı.
“İslam’la özgürleşti ve özgürleştirdi”
Şenler’in ömrünün, ektiği tohumların açtığı çiçekleri görmeye vefa ettiğini vurgulayan Erdoğan, “Tesettürün özgürleşmesinde büyük bir misyon yüklendi ve kadınların kalıpların kurbanı olmadan, kendi ilkelerinden ödün vermeden var olabileceklerini gösterdi. Bir anlamda özgürlüğü yeniden tanımladı. İslam’la özgürleşti ve özgürleştirdi. Güçlü bir Müslüman kadın olarak dinin ona verdiği özgür alanın kavgasını verirken, özel hayatında da maalesef sınandığını ifade etmek durumundayız. Ama o her daim, İslam’ın kadına verdiği hakları topluma hatırlatmayı kendine vazife gördü.” ifadelerini kullandı.
Yazar Şenler’e ilişkin “Türkiye’nin Malcom X”i, “mücahide”, “aktivist”, “direnişçi” tanımlamaları yapıldığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
“Onu elbette Malcom X, Rosa Parks, Aliya İzzetbegoviç ve niceleriyle anabiliriz. Bu şahsiyetler insanlığa yön veren figürlerdir. Sadece kendi için değil, yüz binler, belki milyonlar ve hatta tüm insanlık için ses çıkaran insanlardır. Gerçekten de bizim için bir mücahidedir o. Ben ona baktığımda cesareti, sabrı, korkusuzluğu, tevekkülü, inancın insanı nasıl devleştirdiğini görüyorum. Tek bir sembol onu tarif etmeye yetmeyecek. O yüzden birçok hasleti kendinde birleştiren bir ‘mücahide’ demek en güzelidir.”
Emine Erdoğan, Şule Yüksel Şenler’in fikri mücadelesinden dolayı birçok bedel ödediğine dikkati çekerek, “Tek bir kişi olarak, bir zihniyetle savaştı. Bu başlı başına bedel ödemektir. Zaten bir davanın bayrağını taşıyıp da konfor içinde yaşayan kimse yoktur. Hakikatin ve adaletin peşinden gidenler, mutlaka bedel öderler, buna da hazırlıklıdırlar. Pamuklara sarılmış olarak bir hak mücadelesi kazanmış kimse yoktur dünyada.” değerlendirmesinde bulundu.
“Şule Abla sabır ehliydi ve bu sözün hakkını yaşayarak verdi”
Şenler’in mücadelesini hiçbir zaman agresifleşmeden, nezaketle yaptığının altını çizen Emine Erdoğan, şunları kaydetti:
“Şule Abla sabır ehliydi ve bu sözün hakkını yaşayarak verdi. Kendini bir davaya adamak, kendinden çıkıp insanlığın hizmetine girmek birçok zorluğu da göze almak demek. Biz Şule Abla’yı hiçbir zaman yakınırken ya da şikayet ederken görmedik. İnsanın yüreği çelikten olunca, güç dediğimiz şeyin gerçekten içten gelen bir şey olduğunu da anlıyorsunuz. Şule Abla, narin bir bedene sahipti. O narin beden hastalıklarla da zayıf düştü. Ama gelin görün ki tutunduğu hayal, inandığı ilkeler ve imanı onu kitleleri peşinden sürükleyen bir insan haline getirdi. Şule Abla benim için sabrın ve adanmışlığın hayattaki karşılığıydı. Davasıyla olduğu kadar, haliyle de öğretti.”
Emine Erdoğan, bugünün gençlerinin en büyük ihtiyacının “rol model” olduğunu belirterek, Şenler’i yakın geçmişin en büyük kadın kahramanlarından biri olarak niteledi.
Suyun akışını değiştirebilen, zulme karşı duran, adaletsizliğin olduğu yerde adalet arayan ve tek derdi hakikat olan insanların örnek alınması gerektiğine işaret eden Emine Erdoğan, şunları söyledi:
“Şule Abla’nın en çok sorguladığı şey, çağın icaplarıydı. Çünkü çağın icapları diye dayatılan gereklilikler, kimlikleri öldürüyordu. Bir nesil, Müslümanlıkları çağın icaplarıyla örtüşmediği için görünmez prangalarla yaşam sürdürdüler. Bu çağın icapları denen çark, her dönem kılık değiştirerek karşımıza çıkıyor. Fakat zihinleri uyuşturmak olan hedefi hiç değişmiyor. Çağın icaplarına kurban giden nesiller var. Şimdi dönüp etrafımıza bir bakıyoruz, bireyciliği, hazcılığı kutsayan, sadece kendiyle meşgul insan kitleleri görüyoruz. Şule Abla, bir insanın yapabileceklerinin sınırsızlığına örneklik teşkil etti. Şimdi gençler dönüp onun mücadelesine baktığında bir insanın nelere kadir olduğunu görmeliler. Gençlik denen hazinelerini anlamlı bir dava yolunda harcayarak ömürlerini geçirmeliler. Gençlerimiz dönüp içinde yaşadıkları dünyaya baksınlar. Savaş, zulüm, adaletsizlik köşe başlarında karşımıza çıkıyor. Onlar da Şule Abla gibi imanla, sabırla ve nezaketle, yani Müslümanca bir karakterle dünyayı yeniden inşa etsinler. Bizim gençlerimizde bu feraset fazlasıyla var.”
Emine Erdoğan, Şenler’in başardıklarının unutulmamasının önemini vurgulayarak, dünyanın tüm kıtalarında bugünün kadınlarının, gençlerinin, böyle bir rol modelden haberdar olması gerektiğine işaret etti.
Şule Yüksel Şenler Vakfının bu mirasa sahip çıkmak için kurulduğunu ve önemli çalışmalar yürüteceğini anlatan Emine Erdoğan, “Onu tüm dünyaya tanıtacak bir filmin, belgeselin çekilmesi, biyografisinin birçok dile çevrilmesi kendine bir rol model arayan birçok insana fayda sağlayacaktır. Ve elbette gelecek nesillerin insanlık tarihinde insan hakları için verilen mücadelelerin farklı boyutlarından haberdar olmasını sağlayacaktır.” değerlendirmesini yaptı.