Katıldığı yarışma programı ile bir anda Türkiye’de konuşulan isim haline gelen Güzide Mertcan, Turuncu Dergisi’ne konuştu. ‘Ben Ete Dokunamam’ diyen kadınların aksine ilkokuldan beri pekçok zor işin altından kalktığını belirten Mertcan, biri bunu yapabildiyse bende yapabilirim diye düşündüğünü söyledi.
Röportaj: Şerife Akyol Kurt
Fotoğraflar: Sena Tuba Çelik Sel
Türkiye’de ilgiyle izlenen bir yarışma MasterChef Türkiye… Geçtiğimiz aylarda ikinci sezonuyla yine pek çok insanı ekrana kitleyen yarışmanın, en dikkat çekici yarışmacılarından birisi şüphesiz Güzide Mertcan oldu. Ağır duruşu, düzgün hitabetiyle ilgiyi üzerine çeken Mertcan, mutfaktaki yeteneğiyle de yarışma boyunca göz doldurdu. Yarışma aslında Mertcan için kolay geçmedi. Mertcan, evinden eşinin işine kıyafetinden başörtüsüne kadar izansızca eleştirildi, iftiralar atıldı. Mertcan ile hayat hikayesini ve yarışmada yaşadığı zorlukları konuştuk…
ESNAF KIZIYIM
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Güzide aslında kimdir, hikayesinde yolu nerelerden geçer?
2 Nisan 1988 İzmir doğumluyum. Esnaf kızıyım. Çok küçük yaşlardan itibaren hep çalışma hayatının içindeydim. Ankara Gazi Üniversitesi İşletme bölümüyle başlayan eğitimim Celal Bayar Üniversitesi Peyzaj bölümü mezunu olarak neticelendi. Sonra evlilik hayatı. İstanbul’a taşınmak. İlk yıl benim için gerçekten çok zor oldu. Aile yok, arkadaş yok. Sonrasında yavaş yavaş kendi dünyamı kurmaya başladım. Çalışmak bana iyi geldi. Tabii her zaman iş hayatında olamadım. Üç çocuk. Mola vere vere yaptım her şeyi. Belki de o molalar beynimi rahatlatıp gelecek planları yapabilmem için fırsat verdi bana.
YARIŞMA YIPRATICIYDI
MasterChef gibi bir programa katılıp Türkiye’nin gündeminde olacağınızı hayal eder miydiniz?
Katıldığım bir yemek programıydı. Hiç bu kadar konuşulur diye düşünmemiştim. Sıradan insanlardık sonuçta. Ama çok izlendi çok sevildi, haliyle yarışmacılar da ilgi odağı haline geldi.
MasterChef süresinde neler yaşandı?
Yarışmaya katılmadan önce çok düşündüm. Özellikle bir anne olarak rol model olmak konusunda çok hassasım. Bu sebeple omuzlarımdaki yük ağırdı. Gergin bir ortam. Yorgunluk, sosyal medya. Ciddi anlamda yıpratıcı. Gece çocuk hasta oluyor hastanede nöbet tutup üstümü dahi değiştiremeden çekime gidiyordum. Biri iyileşiyor diğeri hasta. Bekar olsam işim çok daha kolay olurdu. Çünkü gözüm hep saatte vicdanım hep rahatsız. Bunlar performansı çok etkileyen şeyler.
BAŞLARDA SEBEP ARADIM
Program sonrasında sizi kıran, inciten yorumlar oldu. O an ne hissettiniz?
İlk başlarda bu yorumlarda sebep aradım. Ama sonrasında böyle bir devirden geçtiğimizi fark ettim. İnsanlar kalp kırmaktan, iftira atmaktan, imtina etmemeye hatta zevk almaya başlamışlar. Sadece hakaret edebilmek için sahte hesap açar olmuşlar.
O sahte hesaplar gece yatarken vicdanlarından da saklar olmuş kendilerini. İki çeşit insan vardır. Bir tanesi “Sen zayıflamışsın, aaa üstündeki ne güzelmiş” diyenler. Diğeri ise “Bu giydiğin hiç olmuş mu? Bunun üstüne bu renk giyilir mi? Ay sende ne zevksizsin, kilo mu aldın?” Ben de “Temiz kalpliyim içim dışım bir hiç saklamam içimi” diyen kesimdenim. İnsanlar çeşit çeşit ve elden bir şey gelmiyor. Sadece maddi durumu iyi diye birini karalamak akıl alır şey değil.
GÖREVLER EŞLER ARASINDA PAYLAŞILMIYOR
Kadın şef olmak zor mu? Erkek şefler mutfağı paylaşıyor mu kadınlarla?
Tüm dünyada ev yönetimi maalesef sadece kadının görevi. Bu ne demek oluyor? Görevler eşler arasında paylaşılmıyor. Erkek şef iş bitimi eve gelip ayaklarını uzatırken kadın şef gün içinde çocuğunun öğretmeni tarafından aranıyor.
“Eyvah hasta mı oldu”, “Nasıl izin alıp çıkıcam” korkusuyla kadın telefonu açıyor. Belki öğretmen ödevler eksik diye şikâyet ediyor. Ama bunlarla hep kadın ilgileniyor. Anlatmak istediğim şu; gece geç saatlere kadar sürebilen bir çalışma ortamı. Evlenmeden önce anne, kızı için endişe ediyor. Belki baba izin vermiyor. Evlendikten sonra eş ve çocuk faktörü. Kadının asla tam potansiyelini göremiyoruz. Hep bir engel aşmak zorunda.
MEVZU EL LEZZETİ DEĞİL DAMAK TADI
Herkesin şef, herkesin gurme olduğunu iddia ettiği bir dönemde mutfakta başarılı olmanın sırrı nedir?
Aslında bir nokta kaçırılıyor. Yemek yemeği seven herkes en iyi ben anlarım diyor. Ben de tam tersini savunuyorum yemek yemeği sevmeyen insana beğendirmek her zaman daha zordur. Soğanın doğrama şeklinden nohutun kabuğuna kadar takılırlar. Ben de bu zor beğenen tayfasındanım. Yarışmada en çok bunun ekmeğini yedim. Asla işte budur demeden yemeği servis etmedim. Haliyle sonra Güzide’nin el lezzeti ortaya çıktı. Mevzu aslında el lezzeti değil damak tadıydı.
MÜKEMMEL BİR EŞE SAHİBİM
Nasıl bir eş, nasıl bir annesiniz?
Bunu eşime ve çocuklara sormak lazım. Klasik Türk kadını yemek yapmayı ve yemeği seven. Çocukları için dünyayı yerinden oynatabilecek. Çok şükür mükemmel bir eşe sahibim. Kadının ev içerisindeki tüm davranışları bence sevgi bağıyla doğru orantılı. Sevildiğini hisseden kadın o sevgiyi binlerce kat büyütüp çevresine aktarabiliyor.
İNANMAMIZ YETERLİ
Dünya bize nasıl bir kadın olmamız gerektiğini anlatıyor. Oysa içimizdeki kadın bize başka şeylerden bahsediyor. Bu çelişkiyle nasıl yola çıkıyorsunuz?
Ben bu konuda kendime çok inanıyorum. Bunda yetiştirilme tarzımın çok etkisi vardır. Ben ete dokunamam diyen kadınların aksine ilkokuldan beri tavuk soyarak, et parçalayarak, patates çuvalları taşıyarak büyüdüm. Bana bu kız bunu yapamaz hiç denmedi. Biri bunu yapabildiyse bende yapabilirim diye düşündüm hep. Ne iş olduğu fark etmez. Belki çok zor olur ama biri yaptıysa yine yapılır. Anne olmak dünyanın en zor işi, kafa hep dolu. En iyi anne bile kendini sorgular doğru mu yapıyorum diye. İşte kadınlara bu denli zor olan annelik görevi bahşedilmişse. Bence kadın isterse her şeyi başarabilir sadece inanması yeterli.
RESTORAN AÇACAĞIM
Bundan sonra neler yapacaksınız? Ufukta sürpriz bir çalışma var mı?
Türk mutfağı üzerine küçük bir restoran açma hazırlığı içerisindeyim inşallah. Karar verme aşamasında olduğum birkaç proje var. Hakkımızda hayırlısı inşallah.Turuncu Mart 2020