Coğrafya kaderdir derler, fakat bazen hangi coğrafyada doğmuş olursa olsun kaderini kendi elleriyle yazar insan. Öyle bir hikâyenin peşine düştüm ki, bir şeye tutkuyla bağlı olunca hiçbir coğrafyanın buna engel olamayacağını gördüm.
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik köyünde doğan, çocukken görüp etkilendiği sinemayı hayatının ve hayallerinin merkezine koyan bir adam… Sinema hayaline babasının dahi inanmadığı bir adamın gördüğü düşe, kendisi kadar inanan ve bu yolda destek olan; gerçekleşen o hayallerin gizli kahramanı bir kadın…
Altın portakal dahil yerli ve yabancı 40’a yakın ödül alan, ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filmimin yönetmeni rahmetli Ahmet Uluçay’ın eşi Ayşe Uluçay ile; ölümünün yıldönümünde eşini ve kendi hayatını, Tepecik köyünden uluslararası ödüllere uzanan bu güzel hikâyeyi konuştuk.
ÇOCUKLUK HAYALİYDİ
Eşinizle nasıl tanıştınız?
Görücü usulüyle. Ben 18 yaşındaydım, o da askerden gelmişti, 23 yaşındaydı.
Evlendiğiniz yıllarda sinemaya ilgisi var mıydı?
Hep söylerdi de biz film nedir bilmezdik ki! Çocukluğundan beri istermiş. 13 yaşındayken okullarına bir film gösterisi için gelmişler ve o anda kafasına koymuş film çekmeyi. Sonraları sinema izlemeye ilçeye gitmeye başlamışlar. Herkes film izlerken o sinema makinelerini incelermiş. Kopuk filmlerden çocuklara film gösterisi yaparmış köyde. Ben bilmiyorum tabii, görmedim fakat hep anlatırdı. Ancak evliliğimizin ilk yıllarında daha çok yazardı. Şiir yazardı, hikâye yazardı, yayımlanmış dört tane kitabı var. Yazmayı da okumayı da çok severdi. Radyolarda şiir okurdu. Şiirlerinin sevenleri, hayranları çoktu. Aynı zamanda resim yapardı. Yaptığı resimlerin birçoğu okullarda sergileniyor.
BABASI FİLM ÇEKMESİNE KARŞIYDI
Hem yönetmen hem yazar hem şair hem de ressamdı yani?
Sanatın her alanını çok severdi. Üretmeyi severdi. İstanbul’daki sanat çevreleri kendisi için ‘Deha’ derdi. Fakat ömrü vefa etmedi. Yaşasa daha çok eser üretebilirdi. Gençliğinde de babası izin vermemişti.
Babasının film çekmesine karşı olduğunu biliyoruz biraz bu konudan bahseder misiniz?
Gençliği hep bu istekle geçti fakat babası sinemayla ilgilenmesine ölene kadar karşı çıktı. Çok şiddetli tartışmaları olurdu. Sinema işinin boş bir hayal olduğunu düşünürdü. “Herkes gibi çalış” derdi babası. Para getirecek işler yapmasını isterdi. “Çoluğun çocuğun var” derdi.
O da babasını dinledi ve uzun yıllar başka işler yaptı. Kamyonlarımız vardı, onlarla uzun yola giderdi. Yumurtacılık yaptı. 40 yaşına kadar sinema hep içindeydi ama hayata geçiremedi.
Yani hayattaki en büyük tutkusu ve aşkı olan sinemaya ancak 40 yaşından sonra, babasıyla tamamen bağını koparınca başlayabildi. Bir gün yine büyük bir tartışma sonrası babası eşyalarımızı dışarı attı ve bizi evden kovdu. Esasen oğluna ders vermek istediği için benim gitmemi istemedi. “Sen kal” dedi ama “Eşim neredeyse ben oraya yakışırım” dedim ve evden ayrıldık.
“HİÇ SARILAMADIM SAĞLIĞINDA, ARTIK SARILABİLİRİM”
Böylece kendisinin önünde film yapması için bir engel kalmadı ama babasıyla da babası vefat edene kadar sürecek olan küslük başlamış oldu değil mi?
Evet maalesef küs öldüler. Babası ölene kadar konuşmadı kendisiyle ve sarılmasına bile müsaade etmedi. Ahmet, babası vefat edince “Hiç sarılamadım sağlığında, artık sarılabilirim” diyerek cenazesine sarılmıştı.
Peki kızgın mıydı babasına, hayallerini gerçekleştirmesine izin vermediği ve en büyük tutkusu için 40 yaşına kadar beklemesine sebep olduğu için?
Hayır hem de hiç! Babasına kızgın değildi. Babasını da annesini de çok severdi. Elbette üzülüyordu ama gönül koymadı. Babası ona küstü ama o babasına hiç küsmedi. “Baba beni bağışla, sinemacı olmaya kesin kararlıyım” yazdığı bir levhayı eve asmıştı.
İMKANSIZLIKLARIN İÇİNDEN ÇIKAN CEVHER
İlk filmini çektiğinde babası hayattaydı peki ödül aldığını gördü mü?
Hayır göremedi. Babası Kasım’da vefat etti, Ahmet Nisan’da ilk büyük ödülünü aldı.
Bu ödüllere giden yolda o da siz de büyük sıkıntılar çektiniz sanırım. Biraz bu süreci anlatır mısınız? İlk uzun metrajlı filmini nasıl çekti? ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ nasıl ortaya çıktı?
Babasıyla yollarını ayırıp yeni bir hayata başladıktan sonra yine de bir taraftan başka işlerde çalışıyor hafta sonları da sürekli İstanbul’a gidiyordu. Koltuğunun altında bir senaryo, tüm yapımcıların kapısını tek tek çaldı. Önce geceleri gizlice kısa filmler çekmeye başladı. Köylü dalga geçtiği için gizlice çekerdi. Çok imkansızlıklar içinde yaptı o filmleri. Amacı önce kendini tanıtmaktı. ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ kendi hayatını anlattığı ve çok kısa sürede yazdığı bir filmdi. Filmde kendi çocukluğunu ve sinemaya olan tutkusunu anlatıyor. Sonunda İstanbul’a gide gele ünlü yapımcı Ezel Akay’ı buldu ve kendisi filmin yapımcılığını üstlendi. Tahmin ettiği gibi film çok beğenildi. Onlarca ödül aldı. Yurtiçinde, yurtdışında birçok festivale katıldı.
ONA HER ZAMAN İNANDIK
Siz bu festivallere gittiniz mi eşinizle beraber?
Çok istedi ama ben gitmek istemedim. Ön planda olmaktan hep çekindim. Bu sebeple bu zamana kadar gelen teklifleri de hep reddettim.
Fakat babası dahil kimse ona inanmazken siz inandınız ve desteklediniz. Sizin de hiç ümitsizliğe kapıldığınız, bıraksa bu işleri dediğiniz oldu mu?
Hayır hiç olmadı. Zaten üzülüyordu, babası ona inanmadığı için, bir de ben üzmek istemedim. Ben de iki çocuğum da ona destek olduk. Biz de bir gün başaracağına inandık ve başardı. Keşke babası da görseydi ve inansaydı.
“SANA BİR GÜN EV ALACAĞIM”
Bir röportajında sizin için “Çok yokluk çektirdim ona, esas yönetmen odur” demiş. Çok mu zor oldu hayatınız?
Çok yokluk gördüm. Bir kuru ekmeğe muhtaç olduğum zamanlar oldu. Çocuklarımı kendi emeklerimle büyüttüm. Çok eski evlerde yaşadım. Banyosuz, tuvaletsiz, suyu olmayan evlerde… Bazen şikâyet ederdim, ağlardım “Oğlan büyüyor, kız büyüyor, hiçbir şeyimiz yok” derdim. “Sana bir gün ev alacağım” derdi. O hayallerini gerçekleştirsin diye ben kendi hayatımdan vazgeçtim. Ömrümü çocuklarıma adadım. Hep çalıştım.
İLK ÖDÜLÜ BANA İTHAF ETTİ
Çocuklarınızın da sinemaya ilgisi var mıydı?
Bizim evimizde yalnızca film konuşulurdu, başka bir şey konuşmazdık. Oğlum da çok ilgiliydi. Babasının sağlığında hep ona yardım etti. Festivallere beraber gittiler. Biz belki film çekmedik ama filmleri, senaryoları, çekim aşamalarını en ince detayına kadar bilirdik.
Bu kadar sanat ile iç içeyken sizin de heveslendiğiniz oldu mu? Siz de ilgilenmek istediniz mi sinemayla?
Ben geçim kaygısındaydım, onları düşünecek vaktim yoktu ki! Sinemacı eşi olmak çok zordu. Evimizden gelen giden eksik olmazdı bir kere. Ben bir yandan onlarla ilgilenir, bir yandan çocuklarla ilgilenirdim. Ahmet de sanatıyla… Ben onun yükünü aldım ki, onun kafası rahat olsun. Rahatça sanatıyla ilgilensin.
Ama o da bunun farkındaydı sağ olsun. Bu yüzden ilk büyük ödülü aldığında bana ithaf etti. “Ayşe’ye!” dedi. Beni sevinçle arayıp, “Başardık Ayşe, dört tane ödül aldık” deyişini dün gibi hatırlıyorum.
YARIM KALAN FİLMİ ÇEKİLECEK
Kısa metrajlı filmleri ve uzun metrajlı ilk filmi yerli yabancı birçok ödül aldı. İkinci uzun metrajlı filmini çekerken vefat ettiğini biliyoruz. Son olarak bu süreçten de bahseder misiniz?
Kısa filmleri ve ilk uzun metrajlı filmi çok beğenilmişti. Yerli yabancı yönetmen arkadaşlarıyla görüşmeler yapıyordu. Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu kendisini çok beğenirlerdi sık sık görüşürlerdi. Vefat etmeden önce İranlı bir yönetmenle de görüşmeleri olmuştu, beraber bir film yapacaklardı.
‘Bozkırda Deniz Kabuğu’ filmini çekerken hastalandı ve ömrü bu filmi tamamlamaya yetmedi. Vefatının onuncu yılında filmin tekrar çekilmesi için gerekenleri yaptık ve en kısa zamanda çekimine başlanacağı için de çok mutluyuz.