Onlar bağımsız Türkiye için kardelenler yetiştirebilmek uğruna terör örgütü PKK’nın kurşunlarının arasına daldı. Nice çocuğu vatan sevgisiyle yetiştirdiler. Cesur yürek öğretmenler, korkak hainlerin pusularında şehit düştüler.
ONLARI TANIYOR MUYUZ?
Kasım ayının en önemli gündemlerinden biri de 24 Kasım Öğretmenler Günü… Bizi hayata hazırlayan bir peygamberlik mesleği olan öğretmenlik kutsal alanlardan biri.
Biz ise bu sayıda sayfalarımızda öğretmenlik mesleğinin kutsiyetinin yanında şehit edilen öğretmenler hakkında bir şeyler anlatmak istiyoruz.
Onların haklarını elbette ödeyemeyiz naçizane onları unutmamak, çocuklarımıza her daim hatırlatmak istiyoruz. Hayatlarında hiç görmedikleri, gitmedikleri, tanımadıkları yerlere gittiler, yeni hayatlarını kurdular. Ülkelerine hizmet etmek, yolu, elektriği, hatta dersliği olmayan okullarda öğrenciler yetiştirebilmek için… Tüm bu fedakarlıklara rağmen; evleri basıldı, okulları yakıldı, tüm dünyanın gözü önünde şehit edildiler. Öldürüldüler, defnedildiler ve mezarlarına birer bayrak dikildi… Geride ise; acı hatıralar, uğruna şehit düştükleri öğrenciler bıraktılar. Peki terör örgütü PKK’nın katlettiği öğretmenlerimizi tanıyan, hatırlayan, hikayelerini bilen var mı?
İLK KATLEDİLEN ÖĞRETMEN
Gaziantep’in Şahinbey ilçesindeki Aliye Ömer Battal İlkokulu’nda müdür yardımcısı olarak görev yapan Mehmet Saygıgüder, 26 Haziran 1979 günü çalıştığı okulun bahçesinde şehit edildi. Öğrencilerinin gözü önünde 7 kurşunla sırtından vurulan Saygıgüder kayıtlara, PKK’nın şehit ettiği ilk öğretmen olarak geçti. Babası öğrencilerinin gözü önünde 7 kurşunla vurulduğunda 6 yaşında olan Filiz Saygıgüder, hem gururlu hem de hala acı içinde. Saygıgüder o günleri şöyle anlatıyor: “Ders arası olduğu için babam bahçedeymiş. Saat 8.15 sularında iki kişi okulun bahçesine kurşun yağdırmış. Bize ulaşan evraklarda vuran iki kişi babamı hiç tanımadığını söylüyor. Sadece ellerine bir fotoğraf tutuşturup, gidip bu adamı vurun demişler. O kadar” Babasıyla ilgili yalnızca elinden tutup okula gittiği günleri hatırlayan Saygıgüder, “Ben 6 yaşındaydım. 12 Eylül 1980 darbesinin hemen öncesiydi. Türkiye’nin çok sancılı süreçten geçtiğini anlatıyor büyüklerimiz. Annem lohusaydı, kardeşim Ülkü 26 günlüktü. Askerler eve geldi. Önce babamın yaralı olduğunu haber verdiler. Daha sonra şehit düştüğünü öğrendik. Sıkıyönetim gerekçesiyle annem cenazeye gidemedi. Babamın ölüsünü bile bize göstermediler”
Şu an 46 yaşında olan Filiz Saygıgüder o günlere dair yürek burkan anısını şöyle anlattı: “Babamın öldürüldüğü okul rahmetli dedem ve ninemin evine çok yakındı. Onlara giderken okulun önünden geçerdik. Her geçtiğimizde malum, hüzne boğulurduk. Yıllarca okul duvarındaki kan izlerine baktık, yıllarca boyamadılar. Babamın ilk şehit olması büyük bir gurur belki. Şehadet her kula nasip olan bir şey değil ama bir o kadar da acı. Parkta oynayan bir çocuk baba dediği zaman bile dönüp bakıyorsunuz. Bu yaşımda olmama rağmen birisi baba dediğinde kötü oluyorum. Çünkü 6 yaşımdan sonra hiçbir zaman baba diyemedim.”
HEM KIZI HEM EŞİ
VATAN İÇİN ÖLDÜ
Neşe Öğretmen, Tekirdağ Şarköy’de, 1972 yılında, Alten ailesinin en küçük kızı olarak dünyaya gelmişti. Öğretmen olmak istiyordu.
İlk ve orta okul eğitiminden sonra Sinop Öğretmen Lisesi’ni, ardından Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ni kazandı. 1993 senesinde, henüz yirmi bir yaşında gencecik bir öğretmen adayı olarak mezun oldu.
Neşe Öğretmen 2 Temmuz 1993 tarihinde, Diyarbakır’ın Bismil ilçesi, Çavuşlu Köyü İlkokulu’na atandı. Ataması, Bismil’e çıkınca ailesi gitmemesi için ısrar ettiyse de Neşe Öğretmen “Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim” dedi. Babası “Seni yalnız göndermem” deyince, öğretmen olarak atandığı Bismil’in Çavuşlu köyüne beraber gittiler. Çavuşlu Köyü’ne ulaşır ulaşmaz, görev yapacağı okula gitti. Okulun hali içler acısıydı. Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup eksikleri gidermek, sınıfı onarmak, okulu okul yapmak için yardım istedi. Harabe binayı kendi imkanlarıyla öğrencilerinin okuyabileceği bir okula çevirdi. 26 Ekim 1993 tarihinde Neşe Alten, henüz yirmi altı günlük öğretmenken babasıyla birlikte yaşadığı evini basan PKK’lılar tarafından kurşuna dizilerek katledildi. Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, öğretmenlerin Kürtleri asimile etme projesinin birer parçası olduğunu söylemiş ve örgütüne katliam emri vermişti. O dönem teröristler okulları yakıyor, öğretmenleri kurşuna diziyor, vahşi katliamlarını kendi yayın organları olan Serxwebun’dan ‘Ajan ve işbirlikçileri öldürdük’ diye duyuruyorlardı. 26 Ekim 1993 akşamı PKK’lı teröristler Neşe Öğretmen’in babasıyla birlikte yaşadığı evin kapısını “Açın, köydeniz. Hoca hanıma bir şey soracağız” diyerek çaldılar. Genç öğretmen ve babası kapıyı açtıklarında karşılarında silahlı teröristleri buldular. PKK’lılardan biri, babasına “Biz kamuoyuna açıklama yapmadık mı? T.C.’nin hiçbir öğretmenini, Kürdistan’a sokmayacağız, demedik mi?” diye vurarak yere düşürdü. Kızının gözleri önünde silahını yaşlı adamın şakağına dayayarak ateş etti. Neşe Öğretmen’i köyün çıkışına kadar yerde sürüklediler. Önce sol göğsüne 5 mermi, sonra sağ göğsüne 5 mermi sıkarak, onu vahşice katlettiler.
Eşinin ve kızının acısını ilk günkü gibi yaşayan anne Nazife Alten “Kızım okula başladığı gün ‘Ben öğretmen olacağım’ dedi. Okul bitti, atandı. Babası eşlik etti. Yavrum, o topraklara umut olup, ülkemize nesiller yetiştirecekti. Vatana bir hayal, bir de sevdam olan eşimi verdim. 25 yıldır ciğerimdeki acı sönmedi” diyor.
YEDİ AYLIK HAMİLEYDİ
Şark hizmetini tamamlamasına rağmen gönüllü olup memleketi Maraş’a öğretmenlik yapmak için gitmişti Hanifi Öğretmen. Çevre köyleri dolaştı, okul yolu olmayan mezralardan çocukları okula taşıdı. Hainler okulu bırakıp gitmesini istedi ama o vazgeçmedi. PKK’lı katiller 1990’da o ve meslektaşlarını öğrencilerinin önünde, eşinin “Ben Kürt’üm siz kimsiniz, bizim tarafımız vatanımız. Sizinki neresi? O sadece öğretti” sözlerine rağmen şehit etti. Eşi Tülay Çakallıoğlu yedi aylık hamileydi. Babası katledilirken henüz iki yaşında olan Tahir’in sözleri ise şöyle: “Öğretmen olacağız, karanlıkları aydınlatacağız. Babam bu ülkede umudu, barışı ve güçlü geleceği hayal etmişti. Her 24 Kasım babamıza olan sözümün yinelenmesidir.”
KÖYLÜLER YARDIM ETMEDİ
1967 Muş doğumlu Sait Korkmaz da eğitim şehitlerimizden biri… Mezun olunca ataması Ağrı, Doğu Beyazıt’a yapılır. Eşi Aklime Korkmaz eşinin şehit edilişini şöyle anlatıyor: “29 Eylül 1994 akşamı eşimle yemek yedik. Hamileydim. O gün bir milli maç vardı. Eşim, maçı seyretmek istediğini söyleyip kızımla benim yatmamı istedi. Biz de uyuduk. Kapının çok sert biçimde çalınmasıyla aniden uyandım. Kalktığımda eşim kapıyı açmıştı; elleri silahlı, telsizli ve tam donanmış iki kişi vardı kapıda. Çok şaşırdık. Adamlar içeri girip oturduktan sonra ben, kızımı mahsustan uykusundan uyandırıp tuvalete götürdüm. Adamlar kızımızı görürse bize bir şey yapmaz diye düşündüm. Sonra eşime ‘Bizi kapıya kadar geçirir misin?’ dediler. Eşim ve ben balkona çıktık. ‘Dışarının lambasını kapatın, evinizden çıktığımızı kimse görmesin’ dedikten sonra kapıda duran bir köpeği göstererek ‘Şu köpeğe ekmek verin, bizi ısırmasın!’ dediler. Ben ve eşim ekmeği alıp köpeğe verirken eşimi çağırdılar, ‘Hoca gel, sana bir şey diyeceğiz!’ dediler. Eşim yanlarına gitti, birden kurşun sesleriyle birlikte eşim ‘Aklime!’ diye bağırdı. Koştum, havaya ateş ediyorlar sandım. Eşimi yerde can çekişirken görünce koşup sarıldım.
Başımdaki yazmayı sağ göğsündeki kurşun yarasına bastırıyordum, kan kaybetmesin diye. ‘Ölme ne olur; doğacak çocuğunu gör!’ diye ağlıyordum. Bütün kapıları çaldım, kimse yardım etmedi, köylüler beni kovdu. Çaresizdim! Kızımı orda bırakıp tekrar köye gidiyordum! Köyün gençleri ve erkekleri yardım ederler, etmiyorlarsa kadınları yardım ederler diye umut ediyordum. Çaldığım her kapıya yalvarıyordum ‘Ne olur biriniz bana at arabası verin! Eşimi şehre götürüp tedavi ettireyim. Eşim, sizin çocuklarınız için buradaydı!’ diye haykırıyordum. Yardım gelmeyince tekrar eşimin yanına döndüm. Başını dizime koydum. Eşim can veriyordu; dudaklarını suyla ıslattım. Kelime-i şehadet getirttim. Başının altına bir minder koydum; üstünü örttüm. En sonunda köy muhtarının kardeşi geldi, ‘Ölmüş kızım! Gel gidelim bize!’ dedi. Önce gitmedim, eşimin başında kalmak istedim.
Sonra adamlar geri dönüp kızıma ve bana kötülük yapmak isterse diye düşünüp muhtarın kardeşinin evine sığındım. Şimdi düşünüyorum da evimizin köye uzak olmasından başka bir de aramızda dere vardı. Dört buçuk aylık hamile olduğum halde, kim bilir kaç defa göğsüme kadar sulara gömülüp köylülerden yardım istedim. Ben ki köyün vahşi köpeklerinden korkuyordum, o gece köpekler benim feryadımdan korkup kaçışıyorlardı. Çok çırpındım ama eşimi kurtaramadım.”
ALTI ÖĞRETMENİ AYNI ANDA KATLETTİLER
Rüstem Şen 29 yaşında Tunceli’de şehit edildi. Rüstem Öğretmen “Elazığlıyım, bölgenin insanıyım ana. Ben gitmezsem İzmirli gelir mi?
Kendi bölgemize ışık olmazsak PKK karanlığını nasıl bitiririz?’ diyerek başlamıştı göreve. Şen; altı öğretmen arkadaşıyla Tunceli’nin mezralarından bile çocukları toplayıp okula kazandırdı. Masalar, sınıflar yaptı. Ancak katiller bundan rahatsız oldu. 1994’te okulu boyayıp, eğitim dönemini açacakları günün gecesi o ve altı meslektaşını öğrencilerinin gözü önünde şehit ettiler. Anne Zeynep Şen, “Acısı hiç bitmiyor. Cumhurbaşkanımız ve devletimiz uzun yaşasın. Tek isteğim bu katillerin kökünü kurutun. O kısa ömründe vatana onlarca çocuk yetiştirdi, Rüstemler’i bitiremediler. 30 yıl önce Rüstem’imi tek bayraklı vatan için verdim” diye konuştu.
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞU DA ÖLDÜRLER
Bayram ve Yasemin Tekin 1991’de yanlarında bir yaşındaki kızları Betül ile birlikte Bitlis’in Düzköy mezrasına atandılar. Öğretmenlerin azmiyle bölgede iki yıl gibi kısa bir sürede okuma-yazma bilmeyen çocuk kalmadı. 1993’te öğretmen çift ve kızları Betül derslerini bitirip eve gitmeye hazırlanırken 50 kişilik bir grupla okulu basan hainler tarafından şehit edildi. Olayda hamile olan Yasemin Tekin’in karnındaki sekiz aylık yavrusu da terörün en küçük şehidi oldu. PKK itirafçısı Sami Demirkıran olayı “Diğer okuldan silah sesleri geldi. Oraya gittim. Bir öğretmen, sekiz aylık hamile eşi ve kız çocuğu öldürülmüştü. Çocuğun elinde ekmek kırıntıları vardı. Öldürülürken herhalde ekmek yiyordu” diye anlatmıştı…
ÖNCE ÇOCUKLARI SONRA KADINLARI OKUTTULAR
Denizlili Ayşe-Numan Konakçı atandıkları Diyarbakır Bismil Babahaki köyünde tanışıp, evlendiler. Sırt sırta verip, çevre köylerdeki önce çocuk sonra kadınları okuttular. Başarıları dersliklerden taştı, köylünün tarlasına, genç kızın düğününe derman oldular. 1993’te bir yaşındaki kızları Mahinur ile okul çıkışı eve dönerken PKK’lı hainlerce şehit edildiler.
AYBÜKE ÖĞRETMEN
TÜRKİYE’Yİ AĞLATTI
Henüz 8 aylık öğretmen iken iki buçuk yıl önce Batman’ın Kozluk ilçesinde PKK’lı hainlerin saldırısında şehit düştü Şenay Aybüke Yalçın. Müzik öğretmeni Yalçın, atama sevincini “Ben öğretmen oldum” sözleriyle paylaşmıştı. Görev aldığı kısacık öğretmenlik hayatında öğrencileri onu canı gibi sevmiş, kısa sürede Batman’da müzik, nota ve enstrümanlardan barış sesleri yükselmeye başlamıştı. Hainler, öğrencileri ona doyamadan kalleşçe bir saldırıyla kopardı hayattan. 09.06.2017 tarihinde, hem de karne gününde PKK’lı teröristler tarafından şehit edildi! Henüz 22 yaşındaydı! Geriye ise “Hepimiz Aybüke’yiz, hepimiz öğretmen olacağız” diyen öğrencileri kaldı.
ALLAH BÖYLE DİLEMİŞ
Gümüşhaneli Necmettin Yılmaz ise Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Çiftçibaşı köyünde sınıf öğretmeni olarak görev yapıyordu. Okulda tek başına hem öğretmen hem müdürdü. Babası inşaatlarda çalışarak okutmuştu onu. Necmettin Öğretmen’in hikayesi aslında tüm Anadolu’nun hikayesiydi. Zor şartlarda okuyarak ülkesinin çocuklarına hizmet etmek için öğretmen olmuştu. Bir köy okulunda milletin çocukları birbirine kardeş olsun derdindeydi. 16 Haziran’da öğrencilerine karnelerini dağıttıktan sonra memleketi Gümüşhane’ye gitmek üzere yola çıkmıştı. Tunceli-Pülümür karayolunda PKK’lı teröristler, Yılmaz’ı kaçırıp otomobilini yaktılar. Günlerce Necmettin Öğretmen’den iyi bir haber gelir diye bekledik. Maalesef teröristler kaçırdıkları öğretmenimizi başından vurarak Munzur Çayı’na atmışlardı.
Necmettin Öğretmen’in babası: “Yaşasaydı 2018’de nişanlanıp düğün hazırlığı yapacaktı. Nasip olmadı. Takdiriilahî böyleydi. Elimizden bir şey gelmiyor. Allah böyle dilemiş. Allah aziz milletimizi korusun. Bayrağımızı vatanımızda ilelebet dalgalandırsın.”