Osmanlı döneminde 1898’de Beyrut Belediye Başkanlığına atanan Şeyh Abdülkadir Kabbani, Beyrut’un mimari ve kültürel kalkınmasına öncülük etmesi hasebiyle bölgenin unutulmayan önemli şahsiyetlerden biri olarak biliniyor.
1847-1935 yıllarında yaşayan Şeyh Kabbani, 1875’ten itibaren Beyrut’ta Arapça basılan bölgenin önde gelen haftalık gazetelerinden “Semerâtu’l-Fünûn”u çıkardı.
Şeyh Kabbani, 34 yıl boyunca yayın hayatını sürdüren Semerâtu’l-Fünûn’un yanı sıra 1878’de kurulan ve bugün hâlâ Lübnan’da okul ve hastaneleri hizmete devam eden “İslami Makasid Cemiyeti”ne öncülük eden isimler arasında yer aldı.
Şeyh Kabbani’nin torunları Fatma İnam Kabbani ve Ruşdi Adnan Kabbani, kişisel ve kültürel eserleriyle dolu Beyrut’taki evlerinde dedelerinin hayatı ve arkasında bıraktığı eserlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kadınların eğitimine önem verirdi
Şeyh Kabbani’nin “nesillerin terbiyecisi” olarak gördüğü kadınların eğitimine çok önem verdiğini anlatan 89 yaşındaki Fatma İnam, bu nedenle Lübnan’ın yanı sıra Şam, Kudüs ve Kahire’de şubeleri bulunan İslami Makasid Cemiyeti bünyesinde kız okulları açtığını söyledi.
Dedesinin meslek eğitimine de oldukça önem verdiğini ve bunun için Beyrut’ta “Sanayi Okulu” kurduğuna işaret eden İnam, Şeyh Kabbani’nin zenginlerden topladığı bağışlarla hem yoksullara eğitim imkanı sağladığını hem de kültürel etkinliklere öncülük ettiğini dile getirdi.
Mimaride ise Lübnan’da bugüne kadar ayakta duran İçişleri Bakanlığı ve hemen yanı başındaki Lübnan Ulusal Kütüphanesi binalarının Şeyh Kabbani’nin eserleri olduğunu belirten İnam, şöyle devam etti:
“Şeyh Kabbani, Beyrut Limanı’nın da inşasına öncülük eden yetkililerdendir. Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Beyrut üzerinden Kudüs ve Şam’ı ziyaret için yola çıktığı haberi üzerine Beyrut Limanı inşaatı başlatılıyor.”
“Beyrut halkı, 1888 yılında Raşid Paşa’nın valilik yaptığı Şam’dan ayrılma hareketini başlattı. Sultan Abdülhamid Han da bu hareketin talebi doğrultusunda bölgeyi Şam’dan ayırdı ve Beyrut Vilayeti olarak ilan etti.” diyen Fatma İnam, Şeyh Kabbani’nin de hayata geçirdiği mimari ve idari reformlarla Beyrut Vilayeti’ni kalkındırdığını aktardı.
İnam, hatta bu dönemde Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Beyrut’u “Osmanlı padişahlarının tacında parlayan bir inci” olarak nitelendirdiğini söyledi.
“Osmanlı, Şeyh Kabbani’nin çalışmalarından memnundu”
Osmanlı’nın da dedesinin çalışmalarını takdir ettiğini anlatan İnam, “Osmanlı Devleti, Şeyh Kabbani’nin çalışmalarından memnundu. Osmanlı, 1875’te Şeyh Kabbani’nin eserlerinden Semerâtu’l-Fünûn gazetesine, doğru habercilik ilkesine bağlı kalması koşuluyla anında ruhsat verdi. Beyrut’ta basılan Semerâtu’l-Fünûn, Beyrut’un yanı sıra Kudüs ve Kahire’de de dağıtılıyordu.” diye konuştu.
İnam, Osmanlı Devleti’nin gözünde itibarı olan Şeyh Kabbani’nin Beyrut Vilayeti’ndeki İstinaf Mahkemesi’nde de üye olarak görev yaptığını ve burada ismini “nezih yargı” adamı olarak duyurarak 10 yıl görevde kaldığını ifade etti.
Semerâtu’l-Fünûn gazetesinin arşiv çalışmaları
Şeyh Kabbani’nin torunu Fatma İnam, dedesinin arşivini yeni nesillere kazandırmak üzere 10 yıldır Semerâtu’l-Fünûn gazetesinin baskılarını toplama çalışmalarını sürdürdüğünü vurguladı.
Gazetenin 34 yıllık yayın hayatındaki tüm sayılarını Lübnan’da bulamadığını aktaran İnam, “Semerâtu’l-Fünûn gazetesinin bulamadığım baskıları için Lübnan’ın dışına çıktım. Kahire’ye gittim ve orada 10 baskısını temin ettim.” diye konuştu.
Topladıkları Semerâtu’l-Fünûn arşivini, Türkiye’de bir konferans düzenleyerek dijital ortama aktarma duyurusunda bulunmak istediklerini dile getiren İnam, “Semerâtu’l-Fünûn gazetesi, Şeyh Kabbani’nin ilk başarılı eseridir ve baskısı Arapçadır. Bu nedenle gazetenin baskılarını sadeleştirdikten sonra internetten okurların istifadesine sunma çalışmaları yürütüyoruz.” dedi.
Fatma İnam Kabbani, ayrıca dedesi Şeyh Kabbani’nin ilmi, edebi ve mesleki eserlerini tanıtacak bir vakıf kurma düşüncesini de paylaştı.
“Şeyh Kabbani bir devlet adamıydı”
Şeyh Kabbani’nin bir diğer torunu 44 yaşındaki Ruşdi Adnan Kabbani de çocukluğundan beri halası Fatma’nın dedesinin mirası olan eserlerini toplama çabalarına tanıklık ettiklerini, bu nedenle hâlâ onu tanıma heveslerinin sürdüğünü söyledi.
“Şeyh Kabbani bir devlet adamıydı, bu dönemde onun gibi devlet adamlarının boşluğunu görebiliyoruz.” diyen Ruşdi Adnan, dedesinin arkasında çok eserler bıraktığını dile getirdi.
Adnan, “Beyrut Belediyesi ilk başkanı olan Şeyh Kabbani, kent merkezinin kendine özgü tasarım projesini gerçekleştirdi. Beyrut’un söz konusu özgü tasarımı dünyanın farklı bölgelerinden örnek alındı. Kendisinin öne çıkan eserlerinden biri de İslami Makasid Cemiyeti’dir. Şeyh Kabbani, toplumun ıslahının, çocukların eğitmeni ve evin idarecisi olan kadınla başladığı düşüncesine sahipti. Bu nedenle de eğitime ve özellikle de kadının eğitimine çok önem verirdi.” ifadelerini kullandı.
Şeyh Kabbani’nin en büyük eserlerinden birinin de “Semerâtu’l-Fünûn” gazetesi olduğuna dikkati çeken Adnan, Osmanlı Devleti döneminin ikinci Arapça gazetesi olan Semerâtu’l-Fünûn’un 34 yıl boyunca kesintisiz yayın hayatına devam ettiğini anlattı.
Semerâtu’l-Fünûn’un doğru gazetecilik prensibine sahip yayın organı olduğunun altını çizen Adnan, şunları kaydetti:
“Semerâtu’l-Fünûn, güvenlik, siyasi, tıbbi, ilmi ve dini konuları ele aldığı gibi çeşitli hayat meselelerini de dikkate alan bir gazeteydi. Semerâtu’l-Fünûn, yayın hayatı boyunca doğru habercilik ilkesine çok önem veriyordu. Yazarları da Beyrut halkının güvenini almış tanınan isimlerden oluşuyordu.”
“Semerâtu’l-Fünûn” gazetesini dijital ortama aktarma çalışması
Halası Fatma İnam’ın gazetenin arşivini birkaç ülkeden topladığını aktaran Adnan, “Semerâtu’l-Fünûn gazetesinin bazı baskıları, ülkede 1975-1990 yıllarında yaşanan iç savaş sırasında Lübnan Ulusal Kütüphanesi’nde ve diğer merkezlerden dağılmış oldu. Dolayısıyla halam Fatma, Lübnan’ın farklı bölgelerinin yanı sıra Mısır’ın Kahire Kütüphanesi’nde ve dünyanın diğer bazı ülkelerindeki arama çalışmaları sonucunda gazetenin 34 yıllık baskılarını toplayabildi.” dedi.
Şeyh Kabbani’nin ailesi olarak Semerâtu’l-Fünûn gazetesinin arşivini okurların istifadesine sunmak üzere çalışmalarının sonuna yaklaştıklarını dile getiren Adnan, gazetenin Birinci Dünya Savaşı öncesinde önemli hadiselere tanıklık ettiğini ve bu nedenle arşivi dijital ortama aktarmayı, Türkiye’de düzenlenecek bir konferansla duyurmak istediklerini sözlerine ekledi.