Nobel ödüllerine adını vermiş Alfred Nobel’in ilginç bir hikayesi vardır. Kendisi aileden silah tüccarıymış. Yani aslında serveti birçok insanın ölümüne sebep olan silahları satmaktan geliyormuş. Bir gün kardeşi ölüyor ve bir karışıklık sonucu gazeteler kardeşi yerine Alfred Nobel’in öldüğünü yazıyor. Hem de şu cümleyle. “Servetini milyonlarca insanı öldürmek için silahlar geliştirerek ve satarak kazanmış olan ölüm taciri Alfred Nobel öldü.” Okuyunca kafasına bir şeyler dank ediyor Alfred Nobel’in. Bu dünyadan göçüp giderken böyle bir iz bırakmak istemediğine karar veriyor ve o günden sonraki hayatını bambaşka bir şekilde tasarlıyor ve yaşıyor. İlk iş olarak da vasiyetini değiştiriyor ve kişisel servetinin büyük bir bölümünü, bilim insanlarını, mucitleri destekleyecek bir projeye tahsis ettiğini duyuruyor. Bildiğimiz Nobel ödülleri işte böyle doğuyor.
Yaşadığımız bu günler birçoğumuzda benzer etkiyi yaratmış olabilir. Kimimiz bu hayatta neler yapmak, nerede ve kiminle yaşamak ya da hangi amaca hizmet etmek istediğimiz konusunda daha netken, bazılarımız belki bugün sadece o amacın yoksunluğunu hissediyor ama tam da ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Sihirli bir formül var mı derseniz elbette yok.
İşte size hayatınızın amacını bulmaya yönlendirebilecek birkaç soru. Bu sorular güzel sorulardır. Kendimizi sıkışmış hissettiğimizde bu soruları sormak ve cevaplarını dürüstçe vermek çok işe yarayabilir. Bizi güzel bir yerlere götürebilir.
- Yapmayı çabucak ve zorlanmadan öğrendiğiniz şey neydi? Sanki daha önce biliyordunuz gibi, sanki önceki hayatınızda bunun ustasıydınız gibi?
- Başkalarının çok haz etmediği ama sizin yapmaktan çok keyif aldığınız şey nedir? Ya da dışardaki 10.000 kişiye kıyasla iyi yaptığınız/iyi olduğunuz konu nedir?
- Tekrardan hemen bir daha yapmak/deneyimlemek istediğiniz şey nedir? Dört gözle beklediğiniz?
- Neyi yapmak size yemek yemeği ya da tuvalete gitmeyi unutturuyor?
Bunlar sizin güçlü yanlarınız olabilir. Sevdiğimiz, keyif aldığınız işleri yaparken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamazsınız bile. Güçlü olduğumuz alan, üzerinde iyi olduğumuz bir konu olmak zorunda değil. Aynı zayıf yönün de üzerinde kötü olduğumuz bir konu olmak zorunda olmadığı gibi. Dolayısıyla siz her gün yaptığınız işi çok iyi yapıyor olabilir ve fakat bundan zevk almıyor olabilirsiniz. Güçlü olduğumuz konu bizi daha da güçlendiren bir aktivitedir. Dört gözle yapmayı beklediğimiz, bize enerji veren bir iştir. Ayaklarımızın geri geri gittiği ya da hiç başlamak bile istemediğimiz bir şey değildir.
Sorularımıza devam.
- Çocukken sevdiğimiz ama sonra ucunu bıraktıklarınızı hatırlıyor musunuz? Şimdi tekrar o konuları zihninizde ziyaret etmeye ne dersiniz? Belki bir meslek tercihi vardı. Şu ya da bu sebeple gerçekleştiremediğiniz.
- Dünyaya nasıl katkıda bulunacaksınız? Farkındaysanız toplum olarak, ülke olarak, dünya olarak bayağı bir sorunumuz var.
- Uzun bir araba yolculuğunda ya da boş zamanınızda kendinizi en çok ne düşünürken buluyorsunuz? Kendinizi nasıl hayal ediyorsunuz? Bugün yaptığınız ya da yapmadığınız neler 8 yaşındaki halinizi üzerdi? (Bu soru kendimizle baş başa kaldığımızda bizi farklı yerlere götürebilecek olan derinliği olan bir sorudur.)
Bu soruları kendinize sorun. Samimiyetle verdiğiniz cevapların peşinden gidin. Tabii ki istiyorsanız. Mutlu ve sağlıklı bir yaşam sürmek için kendi keyfimiz ve tatminimizden daha fazla, daha büyük değerlere tutunmamız gerekiyor. Bu hayattaki amacımızı ya da bu hayattan almak istediğimiz tatmine ulaşmayı, arzu ettiğimiz güzel duygular belirlemiyor. Bizi bu duygulara ulaştırabilecek zorlukları hayatımızda ne kadar isteyip istemediğimiz ve bunu ne kadar düzenli yapmaya istekli olduğumuz belirliyor.