Eğer siz bir anne ya da baba iseniz ya da bir çocuğa uyku öncesi bir kez olsun eşlik ettiyseniz ne demek istediğimi eminim biliyorsunuz. Çocukların uyku öncesi yakınlık ve konuşma ihtiyaçları arttığı gibi, talepleri bazen komik ya da zorlayıcı boyutlara ulaşabiliyor. Örneğin sizin kirpiklerinize, et beninize, göbek deliğinize dokunarak uyumak istemek, bütün yatağını kaplayan büyüklükte oyuncaklarla yatmak, mutlaka 5-6 kitap dinlemek ya da dakikalarca onu kaşımanızı, masaj yapmanızı istemek gibi. Peki uyku öncesi artan taleplerin altında nasıl ihtiyaçlar olabilir?
Bir çocuğun büyüme sürecinde uyku belki de üzerine en çok konuşulan, tartışılan ve danışılan konulardan biridir. Çünkü yeni bir anne-babanın en hızlı öğrendiği konu; bebeğin uyku süresi ya da uyku kalitesinin evde yaşayan kişilerin iyilik hali ile ilişkili olduğudur. Dolayısıyla ebeveynlerin zihni bebek doğduğu andan itibaren onu daha iyi ve daha uzun uyutmanın yollarını aramak ile meşgul olmaya başlar. Ebeveynler bu konu ile meşgul olurken ve yaptıklarımızın bazıları etkili olmaya başlayıp, kendi içinde alışılan bir rutine dönüşürken aslında çocuklar da kendi mizaç ve ihtiyaçlarına göre bazı ritüeller oluşturmaya başlarlar. Bu ritüellerin yaş büyüdükçe uykuyu geciktirmeye de hizmet ettiği aşikardır ancak hemen her zaman belirli bir düzeyde güvende hissetme, yakınlık (temas) ve kendini sakinleştirme ihtiyacı ile ilişkisi vardır. Hani eskiler derler ya uyuyunca geçer, oysa ki geçince uyumaz mıyız aslında? Aklımda takılmış bir söz, bir tavır, bir konu, kalbimde geçmemiş bir duygu, bir acı, bir sızı varken uyumak mümkün müdür? Peki ben küçük bir çocuk olarak, bunu güvendiğim bir yetişkinin kollarından daha iyi nerede geçirebilirim? Eğer bunu burada geçirmeyi öğrenirsem, yıllar sonra büyüdüğümde kendimi yeniden güvende hissetmek istediğimde belki yatağımı hatırlamak ya da evimde derin bir uyku uyumak bana anne-babamdan kalan kıymetli bir içsel kaynak olabilir mi?
Burada ebeveynlerin “peki bu talepler zorlayıcı boyutlara ulaştığında ne yapacağız?” dediğini duyar gibiyim. İşte orada insan davranışını açıklamaya yönelik psikoloji tarihine etki eden iki büyük kuramın (davranışçı ve psikanalitik kuram) sesine kulak vermeliyiz. Yani kabul eden, kapsayan, ihtiyaca odaklı bir çevre içinde (psikanalitik kuram), uygun maruz bırakma (davranışçı kuram) üzerine düşünmeliyiz. Yani çocuğumuzun dokunma, yakınlık, güvenlik, bizimle vakit geçirme, kendini bizim aracılığımızla yatıştırma vb. ihtiyaçlarını görmeli, kabul etmeli, karşılamanın yollarını aramalı, bunları mümkün olduğunca gün içinde gidermeli ve uyku vakti geldiğinde aşamalı olarak onun kendi kendine uykuya geçme halini desteklemeliyiz. Burada çocuklar şu yaşta kendi kendine uyumalıdır diyemiyorum, her çocuğun ihtiyacı ve süreci farklıdır. Ancak 0-6 yaş arasında bir çocuğun kendi kendine uykuya geçmek istemiyor olması ya da geçememesinin son derece olağan olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ancak bir ihtiyaç yeterince doyurulduğunda, değişen koşullar altında bizi başta zorlayan bir deneyimin bizi zorlamayacak bir uyarana dönüşmesine yönelik alışma (habituation) gelişir.
Güvende hisseden çocuk için duygusal büyüme süreci başlar ve işte o noktada ebeveyn odasında düzenlemeler yaparak, yatağını değiştirerek, büyüme konuşmaları yaparak onu motive eder, değişime hazırlar. Çocuğun benliği ve pek çok baş etme mekanizması, o-6 yaş aralığında ve hemen her zaman duygulanım üzerine şekillenecektir. Çünkü bir insan yavrusunun psikolojik varoluşu biri onun duygularına eşlik edince başlar. Ve bu eşlik onun nasıl biri olduğu üzerinde son derece önemlidir. Ben bugün bir yetişkin olarak ait, köklü ve değerli hissediyorsam, çocukken duygularım anlaşılmış, önemsenmiş ve işaret ettiği ihtiyaç karşılanmıştır. Dolayısıyla bir çocuğa uykuya geçerken olumlu duygular hissettirecek bir eşlik sağlamanın değeri oldukça büyüktür.
Yine gün içinde yakınlık kuramadığımız, yaklaşmanın koşullar (iş yoğunluğu, ayrı evlerde yaşama vb.) ya da kişisel özellikler (mesafeli, soğuk mizaç, depresyon vb.) nedeniyle mümkün olmadığı ebeveynlerimiz olduğu durumda da, uyku sırasında kurulan yakınlık belki de tek ulaşılabilir andır. Dolayısıyla gece yarısı usulca yatağa yapılan sızmaların amacı, gün içinde sağlanamayan yakınlığı en güvenli şekilde alma ihtiyacı olabilir.
Dolayısıyla uyku öncesi gelen talepler üzerine daha çok düşünmenin bize çocuğumuzun gözünden dünyayı ve onun ihtiyaçlarını anlamada yol göstereceğine eminim. Oyun ve uyku üzerine uzmanlar olarak bu kadar çok yazmamız boşuna değildir. Çünkü her ikisi de çocukların bize ihtiyaçlarını en sansürsüz anlattıkları zamanlardır. Peki biz orada değilsek kime, nasıl anlatabilirler?