Psikolojik şiddetin sadece mental düzlemde değil, aynı zamanda vücudumuzda da çeşitli izler bıraktığı bir gerçektir. Bunun en büyük ve önemli kanıtı ise, konu ile bağlantılı ve bilim tarafından hiçbir biçimde tedavi edilemeyen çok sayıda hastalığın bulunmasıdır. Çünkü bu tür hastalıklar eczanelerde satılan hiçbir ilaç ile yok edilemeyen nedenlere veya bu nedenlerin yansımalarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
Her ne kadar vücut ile aklın bir bütün olduğunu bilsek de, pratikte bu ikisini ayrı olarak görme eğiliminde bulunuruz. Ancak duyguları etkileyen her şey aslında bedenin de dönüşmesine neden olmaktadır. Psikolojik şiddet kadar büyük oranda şok edici bir gerçek ya da bir durum da bu bağlamda bir istisna değildir.
Maalesef yaygın bir inanışa göre psikolojik şiddet, fiziksel şiddete göre daha az öneme sahiptir ve daha az önemli sonuçlara yol açmaktadır. Ancak gerçek durum aslında hiç de böyle değildir. Psikolojik şiddet fiziksel şiddetle eşit miktarda ve hatta belki de daha fazla can yakar. Kimi zaman da organizmada bir çarpma haline benzer izler de bırakabilir. Şimdi psikolojik şiddetin insan vücudunda bıraktığı en önemli 3 işaretten bahsedeceğiz.
1. Duygusal Ya Da Sinirsel Gastrit: Psikolojik Şiddetin Bir İşareti
Öncelikle gastritin, mideyi içten kaplayan tabaka olan mide mukozasının inflamasyonu olduğunu ifade edelim. Bu sağlık probleminin ana belirtileri, abdominal bölgede şiddetli ağrı, karın bölgesinde bir yanma hissi ve önemli ölçüde mide ekşimesi olarak görülmektedir. Bu tür belirtiler kişiyi çaresiz bir durumda bırakabilir.
Yukarıda sıraladığımız belirtilere ek olarak bu gastrit türü, bazı duygusal belirtileri de beraberinde getirmektedir. Bunlardan en belirgin olanları endişe, stres, sinirlilik ve gerginlik olarak ön plana çıkmaktadır. Bu sorunun ana nedeni tam olarak, farklı karakteristiklere sahip kaygı bozukluğu ya da diğer bir deyişle anksiyetedir.
Duygusal ya da sinirsel gastrit birçok vak’ada, kişinin kendinde ortaya çıkmasına neden olduğu (kendi kendine yapılan) psikolojik şiddetin bir fiziksel izi niteliğindedir. Bu bağlamda, kişinin sürekli olarak duygusal gerginliğine yol açan çok yüksek oranda bir kendinden talep etme durumu bulunmaktadır.Bunun sonucunda stresli bir dönemin başlangıcı tetiklenir ve zaman içerisinde bu durum kaygı bozukluğuna yol açar. Bu durumdan etkilenen kişi vücudunun ona söylediği şeyleri dinlemez hale gelir. Çoğu zaman farkında bile olmadan kendine saldırır ve zarar verir.
2. Hipertansiyon
Psikolojik şiddet nedeniyle ortaya çıkan sonuçlardan bir diğeri de hipertansiyon sorunudur. İnsan vücudu, filogenetik olarak tehlike durumlarına karşı reaksiyon vermeye hazır bir yapıya sahiptir. Yani insan, hem vücut hem de akıl olarak tehlikeli bir duruma karşı, canını korumayı amaçlayan reaksiyonlar göstererek cevap verir.
Bir tehlike sinyali alındığında kan basıncı artar ve vücut savunma yapmak ya da savaşmak için kendini hazırlar. Tehlike ortadan kalktığında ise, tansiyon normal seviyesine geri döner. Eğer tehlikenin sürdüğü düşüncesi akılda bulunmaya devam ediyorsa, o halde sürekli risk olarak adlandırılan bir durum yaşanıyor demektir. Bunun sonucunda ise kişinin vücudu, sürekli olarak tetikte kalmasını sağlamak için yüksek tansiyon seviyesini korumaya devam eder.
Kendilerini saldırıya uğramış ya da değersiz hisseden kişilerin devamlı bir biçimde hipertansiyon durumunu yaşama eğilimi bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu tür insanların vücudu kendilerine uygulanan psikolojik şiddete karşı savunma pozisyonunda kalır. Bu tip insanların genellikle çok çatışmalı ve bütünlükleri için tehlikeli olan ortamlarda görülmeleri olağan bir durumdur.
3. Göz Kanlanması
Göz akıntıları (oküler efüzyon), kimi zaman gözün beyaz kısmında (sklera) görülen kanamalardır. Genel olarak bu tür bir kanamanın belirli herhangi bir belirtisi bulunmamaktadır. Acıya yol açmaz, görüşü herhangi bir biçimde etkilemez ya da gözde bir rahatsızlık hissine neden olmaz. Herhangi bir gün ortaya çıkabilir ve daha sonra ortadan kalkar. Bilim, bu durumun nedenlerini gözardı etmektedir. Ancak bu konu ile ilgili birçok hipotezin bulunduğunu da belirtmek gerekir.
Psikosomatik bakış açısından göz akıntılarının psikolojik bir şiddetin göstergesi oldukları öne sürülebilir. Bu durum, nedenleri ve sonuçları baskılanmış olan psikolojik bir darbenin kişinin yüzünü etkilemesi olarak yorumlanabilir. Diğer bir deyişle, insan vücudu fiziksel olmasa dahi sanki yüzüne bir darbe almış gibi reaksiyon göstermektedir.
Yukarıda ifade edilen duruma benzer biçimde, göz akıntıları daha önceden oluşmuş ya da halen var olan yaralar olarak da değerlendirilebilir. Bu durumun fiziksel olmasına gerek yoktur. Bu şekilde akıl, vücut aracılığıyla dikkatlice izlediği görüntüden duyduğu rahatsızlığı ifade etmektedir. Bu tür bir durum da psikolojik şiddet yaşandığında meydana gelmektedir.
Maalesef çoğu zaman, duygusal şiddetin fiziksel şiddet kadar yeterince önem verilen bir konu olmadığının altını çizmek gerekmektedir. Bu iki kavram genel olarak, sanki farklı konularla ilgili birbirinden farklı alanlar gibi algılanmaktadır. Aslında bu çok ciddi bir yanlıştır. Psikolojik şiddet gibi olumsuz tecrübelerin, sadece fiziksel hastalıklara değil kimi zaman ölüme bile neden olduğunun bilinmesi çok önemli bir gerekliliktir. Bu bağlamda, iç dünyamıza dikkat etmek ve ona iyi bir şekilde bakmak aslında kendi hayatımızı korumak anlamına gelmektedir