HALİT YEREBAKAN
Bu ay, özellikle çay tiryakilerini çok memnun edeceğine inandığım bir yazıyla karşınızdayım. Türkiye, kaliteli siyah çaya kolaylıkla ulaşabildiğimiz muhteşem bir coğrafyaya sahip. Bu nimetten faydalanmak konusunda, oldukça başarılı olduğumuz da âşikar. Peki günün her saati severek tükettiğimiz siyah çay hakkında bildiklerimiz ne kadar doğru ya da yeterli? Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir televizyon programında -şahsen de tiryakisi olduğum- siyah çay hakkında kısa bilgiler vermeye çalıştım. Gelen olumlu tepkiler ve meraklı sorular neticesinde yaşantımızın değişmez bir parçası olan siyah çayı yeniden ele almam gerektiğine karar verdim.
Özellikle son yıllarda yeşil çay, siyah çaya oranla çok daha popüler hâle geldi. Öyle ki yeşil çaya atfedilen tüm faydaların siyah çaydan elde edilemeyeceğine dair bir algı dahi oluştu. Oysa ki durum farklı. Her iki çay da aynı çay yaprağından elde ediliyor. Çay yaprağının toplanmasının ardından uygulanan kurutma yöntemi, aynı öze sahip farklı tipler oluşmasına sebep oluyor. Toplanan çay yaprakları, oksidasyon sürecinden önce fermante edilir. Yaprakların oksidasyon süresi, çay tiplerini ayırmada en önemli unsurdur. Konumuz olan siyah çay; beyaz, yeşil ya da oolang çaylarının tümünden daha uzun süre okside edilir.
Uzun oksidasyon süresi, siyah çayın çok daha aromatik ve yoğun bir tada ulaşmasını sağlar. Siyah çay, Çin ve Çin’e yakın ülkelerde, demlendikten sonra ortaya çıkan renk sebebiyle “Kırmızı Çay” olarak adlandırılır. Batı ülkeleri ise, yaprakların kuru hâlinden esinlenerek, siyah çay demeyi tercih etmişlerdir. Ülkemizde her iki isim de kullanılıyor. Demlenmiş çayın kalitesi kırmızının tonuyla ifade edilirken, bu tip çayın genel adı siyah çay olarak geçiyor.
Siyah çay, sahip olduğu yoğun aromayı uzun yıllar koruyabilir. Bu özelliği sebebiyle tarih boyunca çok farklı alanlarda kullanılan çay yaprağı, 19. yüzyılda Moğalistan, Sibirya ve Tibet’te fiili para birimi olarak kullanılmış ve aracılık ettiği taraflar arasında ticaretin yürümesine katkı sağlamış.
Son yıllarda yapılan araştımalar, çayın insan sağlığına olumlu etkilerinin paradan da kıymetli olduğunu gösteriyor.
Çay hakkında yapılan araştırmalara bakıldığında bilim adamlarının daha çok yeşil çaya yöneldiklerini görüyoruz. Yeşil çay, oldukça güçlü bir antioksidan madde olan Epigalokateçin Galat’tan (EGCg) oldukça zengindir. Siyah ve yeşil çay arasındaki farkları inceleyen bilim adamları, EGCg değerlerini karşılaştırdıklarında yeşil çayın daha zengin olduğunu görmüşler. Aynı çay yaprağından olmalarına rağman EGCg değerleri arasındaki farkın, siyah çayın fermantasyon sürecinden kaynaklandığını da tespit etmişler. Elde ettikleri bu veri, siyah çaydansa yeşil çay içmenin çok daha doğru bir seçim olduğu kanısını oluşturmuş. Oysa bu yaklaşım, farklı ve faydalı birçok maddeyi bünyesinde barındaran siyah çaya yapılan bir haksızlık.
Böyle düşünen bilim adamları siyah çayın içerdiği maddeleri incelemişler. Siyah çaya koyu rengini veren theaflavins ve thearubigens adlı bileşiklerin, insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin yeşil çayı aratmadığını da tespit etmişler.
Peki siyah çayı bunca öven araştırmalar, siyah çayın insan sağlığı üzerinde ne gibi faydalarını tespit etmişler dersiniz? Yapılan araştırmalara kısaca bir göz atalım.
Çay sağlık kaynağıdır, çünkü…
Netherlands National Institute of Public Health and the Environment (Hollanda Ulusal Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü) tarafından yapılan uzun soluklu bir araşırmaya göre, düzenli çay içenlerin felç (inme) geçirme risklerinin azaldığı saptanmış. Siyah çayda oldukça yüksek seviyede bulunan Flavonoids’in (Anti-oksidan özelliklere sahip bir madde.) incelendiği farklı araştırmalardan da yardım alan ekip, 552 erkek gönüllüye 15 yıl boyunca her gün düzenli olarak siyah çay içirmiş ve etkilerini incelemiş. Karşılaşılan ilk veri oldukça sevindirici. Gönüllülerin büyük bir kısmında kalp krizi ve felç olma riskini artıran LDL (kötü kolesterol) seviyesinde düşüş gözlemlenmiş. Bu faydalı düşüşe sebep olan madde ise tabi ki Flavonoids.
Bu faydalı sonuca ulaşmak için içilmesi gereken çay miktarı da elbette önemli. Aynı araştırma sonucu göstermiş ki günde dört fincan siyah çay içenlerin felç ve kalp krizine yakalanma riski, üç veya iki fincan içenlere oranla daha düşük!
Boston Üniversitesi Tıp Fakiltesi’nde yapılan bir diğer araştırmada da benzer sonuçlar elde edilmiş. Bu kez 66 gönüllü erkeğe dört ay boyunca her gün dört fincan siyah çay içirilmiş. Araştırma sonucunda, siyah çayın kan damarlarında meydana gelen (Kalp krizi ve inme riskini oluşturan.) anormal hareketlerde azalma olduğu tespit edilmiş. Aynı araştırma sonucuna göre, bir fincan siyah çay içenlerin iki saat boyunca kan damarlarının işleyişinde uzun vadede hipertansiyon riskini azaltacak iyileşmeler yaşandığını tespit edilmiş.
Yaklaşık 3 bin kişinin katılımıyla Suudi Arabistan’da yapılan bir diğer araştırma sonuçları da oldukça ilginç. Siyah çayın yeşil çaya oranla çok daha fazla tercih edildiği bu topraklarda gönüllülere düzenli olarak çay içirilmiş. Yapılan incelemenin ardından, kalp krizi riskini arttıran kandaki trombosit seviyesinin, düzenli çay içenlerde düşüş gösterdiği tespit edilmiş. Öyle ki araştırmacılar, düzenli çay içenlerin kalp krizine yakalanma riskinin %50 azaldığı kanısına varmışlar.
Siyah çay, aynı zamanda polifenol adı verilen antioksidanlar içerir. Bu maddeler, tütün veya diğer toksik kimyasalların sebep olduğu DNA hasarını engellemeye yardımcıdır.
Bu antioksidanlar bizim meyve veya sebzelerle yani beslenme yoluyla aldığımız antioksidanlara göre farklılık göstererek, daha sağlıklı bir yaşam tarzına kavuşmamız için ek faydalar sağlamaktadırlar. Âdeta C vitamininden bile daha fazla antioksidan özellik gösteren polifenoller, en fazla yeşil çayda bulunur ve bu çaya acımtırak tadı veren de bu polifenollerdir.
Yeşil çay yaprakları genç ve okside değildirler. Bu sebeple polifenol içeriği %40’a kadar çıkar. Diğer taraftan oksidasyon sebebiyle siyah çaydaki polifenol bileşiklerinin oranı ancak %10 kadardır.
Şeker Hastalığı ve
Obezite Riskini Düşürür!
Akdeniz Adaları’nda yaşayan yaşlı insanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, günde bir-iki fincan yani orta derecede siyah çay içen insanların uzun vadede %70 oranında daha az şeker hastalığına yakalandığı gözlemlenmiştir.
Daha ileri giden bazı araştırmalar ise çayın içerisinde bulunan EGC’lerin, yağ metabolizması üzerinde de düzenleyici etkisi olduğunu göstermiştir. Yapılan araştırmaya göre çay içmek, egzersiz performansını geliştiryor, yağ oksidasyonunu artırıyor ve böylece obeziteyi engellemeye de yardımcı oluyor.
EGC’lerin yüksek fruktozlu mısır şurubu ile vücudunuza giren toksinleri nötralize etmeye yardımcı olduğunu da vurgulayan kanıtlar bulunmaktadır. Bu sayede çay içmenin, yüksek fruktozlu mısır şurubu ile şeker hastalığı gelişimindeki dengeyi olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir. Yeni yayınlanan randomize kontrollü araştırmalar, yeşil çay eksterisinin kan şekeri seviyelerini olumlu yönde etkilediğini göstermiştir. Hatta günlük bitkisel gıda desteği olarak kullanılmalarının sınırda diyabetik hastalarda -orta vadeli kan şekeri düzeyini gösteren- hemoglobin A1C düzeylerinde iyileşmeye sebep olduğu da gözterilmiştir.
Çay İçin, Rahatlayın.
Özellikle stresli anlarımızda iyi demlenmiş bir bardak çay içtiğimizde sebebini bilmesek de bir rahatlama hissederiz. Benzer şeyleri hisseden bilim adamları, çayın rahatlatıcı etkileri üzerinde çalışmalar yaparak, bu hissin bilimsel kaynağını araştırmışlar. Çayın içerisinde bulunan amino asit L-theanine adlı maddenin içeni rahatlatmanın dışında konsantrasyonu artırdığını da tespit etmişler. Düzenli çay tüketiminin stres hormonu kortizol seviyesinde azalmaya yol açtığı da benzer araştırmalar neticesinde gösterilmiş.
Stres, birçok hastalığın temel kaynaklarından biridir. Kimine direk sebep olurken kiminin ilerlemesini hızlandırır. Düzenli tüketildiğinde stres hormonunun azalmasına yardımcı olan çay, uzun vadede diğer hastalıklardan da korunmaya yardımcı olur. Bu durumda günlük düzenli çay tüketimi, uzun vadede insan sağlığına son derece faydalı etkiler gösterir.
Çay Hakkında Duyduklarınızı Unutun!
Hemen hemen hepimiz fazla çay tüketmenin uzun vadede demir eksikliğine sebep olduğu tezini duymuşuzdur. Peki bu yaklaşım ne kadar doğru? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu yaklaşım, kısmen doğru.
Konuyla ilgili araştırmalar gösteriyor ki çay, demir emilimini azaltarak kansızlığı artırabiliyor. Yine aynı araştırmalar gösteriyor ki ilave alınan demir tabletleri ya da demirden zengin diyetler ile bu etkiden kolayca kurtulabilirsiniz.
Çayın içerisinde bulunan tannat adlı madde, midemizdeki demiri emer. Bu durumda yapmamız gereken, ondan daha hızlı davranarak vücudumuzdaki demire sahip çıkmak olacaktır. Peki bunu nasıl yapabiliriz? Formül aslında çok basit. Yemekten yaklaşık bir saat önce ya da sonra çay içmeye başlamanız, tannatların daha az demir emmesini sağlayacaktır.
Çayın demir emilimi yapıyor olması sizi korkutmasın. Sabırla sonuna kadar okuduğunuz bu yazı, çayın sayısız faydasından haberdar olmanızı sağlamıştır diye düşünüyorum. Bu durumda fayda-zarar dengesi incelendiğinde, artık neredeyse “genlerimize işlemiş” çay alışkanlığımıza korkmadan devam edebilir hatta artırabiliriz.