Osmanlı’nın en zor dönemlerinde tahtta olan Sultan Abdülhamid, özellikle dış politikada akıllı bir siyaset yürüterek devleti 33 yıl büyük bir ustalıkla yönetti.
Babası Sultan Abdülmecid, annesi ise Tirimüjgan Kadınefendi olan Abdülhamid, 21 Eylül 1842 tarihinde doğdu.Henüz 10 yaşındayken annesi veremden ölen Abdülhamid’in babası Sultan Abdülmecid ise 1861’de henüz 38 yaşında iken vefat etti.
Abdülhamid, görevlendirilen özel hocalardan Farsça, Arapça, Fransızca, musiki, tarih ve diğer alanlarda eğitim aldı. Kendisini himayesine alan amcası Sultan Abdülaziz tarafından Mısır ve Avrupa seyahatlerine götürüldü.
Meşruti bir yönetim kurmak isteyen devlet adamı ve idarecilerin Sultan Abdülaziz ile 5. Murad’ı tahttan indirmelerinin ardından 2. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876’da tahta çıktı.
Kısa süre sonra 23 Aralık 1876’da Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi.
Sultan 2. Abdülhamid, tahta çıktığında dışarıda da birçok sorunla karşı karşıya kaldı. Londra Konferansı’nda, Ruslar’ın tekliflerini kapsayan Londra Protokolü, Sultan 2. Abdülhamid’in isteğiyle mecliste görüşülüp reddedilince Rusya, 24 Nisan 1877’de (93 Harbi) Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilan etti.
Plevne’de Gazi Osman Paşa, doğuda Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın başarıları savaşın genel gidişini durduramadı, Türk orduları cephelerden çekilmeye başladı. Onların ardından on binlerce Müslüman-Türk muhacir de İstanbul’a ve Anadolu’ya göç etti.
Meclisle anlaşmazlığa düşen Sultan 2. Abdülhamid, anayasanın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak, 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı süresiz olarak tatil etti, fakat meşrutiyet ve anayasadan vazgeçtiğine dair hiçbir beyanda bulunmadı.
Rusya ile 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması’nı imzaladı.
13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile pek çok toprak kaybedildiği gibi, Rusya’ya karşı da ağır bir harp tazminatı ödenmesi kabul edildi.
Devletin içerisinde bulunduğu durum ile 1. ve 2. Çırağan vakaları sonrası kuvvetli bir hafiye teşkilatı kurdu.
Dış politikada karşılaştığı güçlükler, bilhassa yabancı devletlerin içeride birtakım olaylar çıkarmaları, padişahı sıkı bir rejim uygulamaya sevk etti.
Devletin toparlanabilmesi için zamana ihtiyaç olduğuna inanan 2. Abdülhamid, ağır bir yük oluşturan savaşlardan kaçınma yoluna gitti.
Saltanatı süresince daima idareli davranan Sultan 2. Abdülhamid, kendi kesesinden fedakarlıklarda bulundu. Sarayın masraflarını azami derecede kıstı. Saray hayatından uzak sade bir hayat yaşadı.
Sultan 2. Abdülhamid ekonomik alanda kendisinden önceki padişahlardan devraldığı dış borçları temizlemeye öncelik verdi. Avrupalı alacaklıların temsilcileriyle 20 Aralık 1881’de bir anlaşma imzalandı. Muharrem Kararnamesi adı verilen bu anlaşmayla alacaklı ülkelere belli devlet gelirlerini toplamak üzere Düyun-u Umumiye’yi kurma imtiyazı tanındı. Böylece borçlar önemli ölçüde hafifletildi.
İslam dünyası ile bağlarını güçlendirmeye çalışan ve bunu temel bir siyaset haline getiren 2. Abdülhamid, Almanya’dan aldığı mali destekle 1888’de Haydarpaşa-İzmit demir yolu hattını Ankara’ya kadar uzattı. 1902’de Ankara’yı Bağdat’a bağlayacak hattın yapımı için de Almanlarla anlaştı.
2. Abdülhamid’in dış politikası
Sultan 2. Abdülhamid’in en başarılı yönü dış politikasıydı. Dünyadaki politik gelişmeleri yakından takip etmek üzere sarayda bir çeşit bilgi merkezi kurdu. Türkiye ile ilgili bütün dünyada çıkan yazılar ve dış temsilciliklerden padişaha gelen raporlar burada toplanıp değerlendirildi.
Dış politikada temel amaç, imparatorluğun barış içinde yaşamasını sağlamaktı. 2. Abdülhamid, Avrupa devletlerinin Türkiye üzerinde birbiriyle çelişen çıkar ve ihtiraslarından faydalandı. Bu yüzden dış politikası, milletlerarası ilişkilerde yeni şartlar oluştukça değişti. Hiçbir devletle devamlı anlaşmaya girmedi. Büyük devletleri mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayırabilmek için çeşitli diplomatik faaliyetlere girişti.
Halifelik sıfatını Osmanlı padişahları arasında en çok kullanan o oldu. Bu sıfatın verdiği güçle, Güney Afrika ve Japonya gibi uzak ülkelere din alimleri göndererek İslamiyet’in oralarda da yayılması için çalıştı. Şam’dan Mekke’ye kadar uzanan Hicaz demir yolunu inşa ettirdi.
2. Abdülhamid’in direttiği ve kısmen başarıya ulaştığı önemli konulardan biri de Filistin meselesi idi. Siyonistler, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için 2. Abdülhamid’e başvurdular ve devletin dış borçlarını temizleyeceklerini bildirdiler. Padişah bu para tekliflerini kabul etmediği gibi, Yahudilerin çeşitli yollarla Filistin’e gelip yerleşmelerine engel olacak bazı tedbirler de aldı.
Eğitim alanında önemli adımlar atıldı
Sultan 2. Abdülhamid döneminde eğitim, bayındırlık ve tarım alanında da önemli adımlar atıldı.
1876-1908 yılları arasında iptidailer 200’den 4-5 bine, sübyan mektepleri 10 bine, rüştiyeler 250’den 600’e, idadiler 5’ten 104’e ve bugünkü öğretmen yetiştiren yüksek okul olan Darülmuallimin sayısı ise 32’ye yükseltildi. Ayrıca tarım, maliye, hukuk, baytar, ticaret, ziraat ve daha birçok alanda çok sayıda meslek yüksekokulları açtı. Böylece Batı tarzında ilk ve orta eğitim, devletin gözetiminde ve eliyle ülke geneline yayıldı.
Spor dallarının gerçek anlamda çeşitlenmesi, toplumsal bir eğlence kültürü halini alması ve bunların bilimsel anlamda öğrenilmesine yönelik icraatlar da Sultan 2. Abdülhamid döneminde gerçekleşti. Ayrıca bugün Türk futbolunun üç büyük takımı Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş da Sultan Abdülhamid’in saltanat yıllarında kuruldu.
2. Abdülhamid ayrıca, başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun çeşitli şehirlerinin önemli fotoğraflarını içeren çok değerli albümler koleksiyonu hazırlattı.
Haydarpaşa Tıbbiyesi ve kendi parasıyla yaptırdığı Şişli Etfal Hastanesi ile bir kısım masraflarını şahsi kesesinden karşıladığı Darülaceze, onun sağlık ve sosyal yardım alanlarında attığı önemli adımlardan oldu.
Ticaret, ziraat ve sanayi odaları da yine Sultan 2. Abdülhamid zamanında açıldı.
Çeşitli şehirlerde atlı ve elektrikli tramvaylar, düzenli rıhtımlar yapıldı. Hicaz ve Basra’ya kadar telgraf hatları çekildi.
Askeri rüştiyeler ve idadiler artırıldı. Türk ordusu yeni silahlarla teçhiz edildi. Hukuk alanında da önemli adımlar atıldı. Ceza usulü ve ticaret usulü kanunları çıkarıldı. Batı örneklerine göre polis teşkilatı yeniden düzenlendi.
Balkanlarda meydana gelen olaylar sonrası Türk subayları padişahı Kanun-i Esasi’yi ilan etmeye zorladı. 2. Abdülhamid, 23 Temmuz 1908’de anayasayı tekrar yürürlüğe koyduğunu ilan etti. II. Meşrutiyet adı verilen bu olay, beklenenin aksine imparatorluğun dağılmasını daha da hızlandırdı.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Meclisi’ne üye gönderilmesine engel olmak için 5 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i işgal etti. Aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Bir gün sonra da Girit, Yunanistan ile birleştiğini açıkladı.
Eski takvime göre 31 Mart’ta (13 Nisan 1909) İstanbul’da ayaklanma patlak verdi. İstanbul’daki olaylar 11 gün kanlı bir şekilde devam etti. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun 23-24 Nisan 1909 gecesi İstanbul’a girmesinden sonra ayaklanma bastırıldı.
2. Abdülhamid, kendisine sadık olan Birinci Ordu ile Hareket Ordusu’na karşı konulması hususunda yapılan teklifleri kabul etmeyerek, Müslümanların halifesi olduğunu ve Müslüman’ı Müslüman’a kırdıramayacağını söyledi.
27 Nisan 1909’da Said Paşa’nın başkanlığındaki Meclis-i Umumi-i Milli, 2. Abdülhamid’in hilafet ve saltanatının sona erdirilmesine karar verdi. Bir Türk, bir Ermeni, bir Yahudi ve bir de Arnavut’tan oluşan parlamento heyeti Yıldız Sarayı’na gitti ve Abdülhamid’e tahttan indirildiğini tebliğ etti.
Sultan 2. Abdülhamid, tahtından indirildiği gece Selanik’e gönderildi. Sadece birkaç bavulla gece yarısı Yıldız Sarayı’ndan çıkarılan 2. Abdülhamid, aile ve maiyet efradından oluşan 38 kişi ile Sirkeci’den özel bir trenle Selanik’e götürüldü.
Selanik’te Alatini Köşkü’ne yerleştirilen Abdülhamid, orada vaktini marangozluk ve demircilikle geçirdi. Düşman kuvvetlerin Selanik’e yaklaşması üzerine 2. Abdülhamid’in, İstanbul’a nakledilmesine karar verildi ve 1 Kasım 1912’de getirilerek Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi. Hayatının son yıllarını burada geçirdi.
10 Şubat 1918 Pazar günü hayata gözlerini yuman 2. Abdülhamid’in cenazesi, Sultan Reşad’ın iradesiyle ölümünün ertesi günü padişahlara mahsus özel bir törenle Divanyolu’ndaki II. Mahmud Türbesi’ne defnedildi.
Çok iyi bir zeka ve hafızaya sahipti
Sultan 2. Abdülhamid, soğukkanlı fakat şüpheci bir mizaca sahipti. Çok dinler, az konuşurdu. Kendisiyle konuşanlara saygı telkin eder, herkese karşı nazik davranırdı. Bir sorun hakkında çözüm ararken meselenin uzmanlarını da dinlerdi. Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini sezmekte ustaydı. Çok iyi bir zeka ve hafızaya sahipti. Bir kere gördüğü veya sesini işittiği kimseyi asla unutmazdı. Kılıç kullanma ve tabanca atmakta yetenekli idi. Batı müziğinden, opera ve tiyatrodan da hoşlanırdı.