Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden Hülya Koçyiğit “Aile, hayattaki en büyük dayanaktır. İyi günde, kötü günde bilirsin ki hep onların elleri omzundadır. Düştüğünde kalkmak için en büyük gücü onlardan alırsın. Bir insanın hayattaki en büyük ilacı aile ve ben de giderek büyüyen bir aileye sahip olabildiğim için her daim şükrediyorum.” Diyor.
‘Sinemanın 4 yapraklı yonca’sından biri. Filmlerini izlemeyen yoktur! Koçyiğit, ‘Susuz Yaz’ filmiyle kazandığı Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ ile birlikte sayısız ödülle oyunculuğunu taçlandırıp, 200’den fazla sinema filmiyle kendisinin bile saymayı unuttuğu güzel işlere ‘Türk Sinemasının Yıldızı’ olarak imzasını attı. Şu sıralar TRT 2 ekranlarında ‘Film Gibi Hayatlar’ programını sunuyor. Son olarak Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yer alan Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu’nda görevlendirilen Koçyiğit ile buluştuk, keyifli bir söyleşi yaptık.
HAYATTAKİ EN BÜYÜK İLAÇ, AİLE
Hülya Koçyiğit’in hayatı son dönemde nasıl geçiyor? Çocuklarınız, torunlarınız, geniş aileniz size ne hissettiriyor?
Bir yandan TRT2’de sinema söyleşileri yaptığım ‘Film Gibi Hayatlar’ programının çekimleri, bir yandan Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Politikaları Kurulu toplantıları ve kültür gezileri, bir yandan yetişebildiğim sosyal aktiviteler ve elimden geldiğince destek vermeye çalıştığım sosyal sorumluluk projeleriyle yoğun bir dönem içerisindeyim.
Bu keyifli koşturmanın verdiği yorgunluğu ise ailemle vakit geçirerek dindiriyorum. Hayatın verdiği en büyük nimetlerden aile olmak ve zamanla, sağlıkla kalabalıklaşabilmek. Anneliği, anneanneliği ve hatta büyükanneliği yaşayabilmek tarifi olmayacak kadar güzel. Bu eşsiz duyguları yaşamak isteyen herkesin hayırlısıyla yaşamasını tüm kalbimle dilerim. Aile; hayattaki en büyük dayanaktır. İyi günde, kötü günde bilirsin ki hep onların elleri omzundadır. Düştüğünde kalmak için en büyük gücü onlardan alırsın. Bir insanın hayattaki en büyük ilacıdır aile ve ben de giderek büyüyen bir aileye sahip olabildiğim için her daim şükrediyorum.
ÇOK ŞANSLIYIM
Hülya Koçyiğit sanat dünyasının başarılı ve hanımefendi ismi. Yıllardır sizi ve başarılarınızı hem ulusal hem de uluslararası basın yakından takip ediyor. Şu an bulunduğunuz konumdan sinemaya ilk başladığınız günlere baktığınızda ne görüyorsunuz?
Ben bir önceki sorunuzdan devam edeceğim sanırım. Bugün, o günlere baktığımda yine bir ‘Aile’ görüyorum; bir setten diğerine koşturduğumuz o dönemlerde kendi ailemizden çok birbirimizi gördüğüm set arkadaşlarımı. O zamanın imkânsızlıklarında iyi işler yapabilmek için canla başla çalışan insanları görüyorum. Bugünlere gelinmesini sağlayan o günleri yaşadığım için gerçekten çok şanslıyım. Bugün ise sinemamızın geldiği yere şahitlik etmek büyük bir gurur. Bu işin okulunu okuyan genç yeteneklerin kendine olan özgüvenleri, inançları, uluslararası aldıkları başarıları, her geçen gün gelişen teknolojik imkanlar, Kültür Bakanlığı yanında artan sponsor destekler hepsi çok çok güzel.
“NEŞELİ, MUTLU VE HAYLAZ BİR ÇOCUKTUM”
Peki çocukluğunuz… Çocukluğunuz nasıl bir ortamda geçti?
Çocukluğum farklı inançlara sahip insanların bir arada kardeşçe yaşadığı Kuzguncuk’ta geçti… Herkesin birbirine saygı duyduğu, birbirinin yardımına koştuğu, bayramlarını kutladığı bir ortamda büyüdüm. Oyun alanlarımız sokaklar ve bostanlardı. Neşeli, mutlu ve biraz da haylaz bir çocukluk geçirdim. Bir yandan annem bir abla olduğumu ve kardeşlerime örnek teşkil ettiğimi hep hatırlattığı için her hareketim biraz da sınırlı olurdu.
Sahnenin tozunu yutmak diye bir tabir var. Sinemacı olma tutkusu sizde nasıl başladı?
Sahne tozunu ilk İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yuttuğumu söyleyebilirim. Öyle büyülüydü ki daha sonra Ankara Devlet Konservatuarı’na tiyatro eğitimi almak üzere gittim. Henüz okuldayken Türkiye’ye ilk uluslararası başarıyı getiren, yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı ‘Susuz Yaz’ da benim ilk filmim oldu. Henüz küçükken içimde filizlenen tutkum bugün hala benimle.
BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLER
Yeşilçam sinemasının misyonu neydi?
Yeşilçam’da Cumhuriyet ideolojisi benimsetilerek, insan haklarına ışık tutan, şehir hayatına intibah ile yepyeni bir kültürün nasıl oluştuğunu gözler önüne seren, modern çağdaş yaşam biçimine rol model olması göz önünde tutularak filmler yapılıyordu. Tüm bunların yanından elbette ki bizi biz yapan milli değerler, aile kavramları ön planda tutulduğu gibi halkın arz talebine göre üretim yapılıyordu. Üretilen edebiyat eserleri de senaryolara ışık tutuyordu. Sinemanın en güçlü olduğu Amerikan sinemasının da zaman zaman tesiri altında kaldığımız da bir gerçekti.
EN ÖNEMLİ HALKA
‘Gelin’ filminiz Venedik’te gösterildi ve büyük beğeni topladı. İtalyanlar bile ağlamış. Büyük sosyolojik tespitler var filmde. Bugün kadınlara baktığınızda ‘Gelin’i görüyor musunuz?
‘Gelin’, Türkiye’nin en önemli yönetmenlerinden Ömer Lütfi Akad’ın ‘Gelin-Düğün-Diyet’ üçlemesinin ilki. Bir döneme tüm sadeliğiyle ışık tutan ‘Gelin’, göç olgusunu işleyerek yaşanılan kültür ve maddi şoku, kadının aile içindeki yerini, kadının emeğinin sömürülmesini, yine kadının uyanışını ve özgürleşmesini ele alıyor. Filmdeki ‘Gelin’ karakterinin dramını ülkemizde yaşayan birçok kadın elbette vardı. Olmasa ‘Gelin’ filmi de olmazdı. Hayatın aynası değil midir sinema? Hiçbir toplumda sosyolojik değişimler kısa vadede gerçekleşmiyor, olumluya evrilmesi zaman alıyor.
Bugün ‘Kadın’a bakışta önemli değişiklikler olduğu yadsınamaz bir gerçek. Dün kadının çalışması ayıplanırken; bugün kadın, toplumun her alanında olması için teşvik ediliyor. Çünkü toplumun üretkenliği, medeniyet seviyesi kadının toplum içindeki değeriyle doğru orantılıdır. Kadın, toplumu oluşturan en önemli halkadır.
Çektiğim melodram filmlerden sonra, toplumsal sorunları içeren filmlerde yer almayı tercih ettim. Bu toplumsal sorunlarımız içinde de elimden geldiğince kadının karşılaştığı ekonomik, sosyolojik tüm sorunlara gerek beyaz perdede gerek sosyal sorumluluk projelerinde gerek sosyal yaşamın içinde ışık tutmaya çalıştım. Sinema en büyük propaganda aracı bence. Toplumsal meseleleri ele alan bu tarz filmlerin de insanların hayatlarına dokunduğuna kesinlikle inanıyorum.
Gelin-Düğün-Diyet, Kurbağalar, Almanya Acı Vatan, Derman, Firar, Bez Bebek filmlerinde biz aslında kendi kadınlarımızı izledik. Bir döneme ışık tutan bu filmleri izlediğimizde, günümüz kadınlarının bugün geldiği nokta mutluluk ve umut verici.
MESLEK EĞİTİMİ MUTLAKA ALINMALI
Oyunculuğu, eğitime tercih ederek mesleğe ağırlık verdiniz. Keşke dediniz mi hiç?
İlk yıllarda ‘Keşke yüksek tahsil yapsaydım’, ‘Keşke bir lisanı ana dilim gibi konuşabilseydim’ gibi komplekslerim vardı. Ama bir yandan çalışıp, bir yandan da setlerde eğitimime devam ettim. Benim en değerli hocalarım çalıştığım yönetmenlerim oldu; Metin Erksan, Ömer Lütfi Akad, Halit Refiğ, Ertem Eğilmez… Bugünün gençlerine en büyük tavsiyem elbette seçtikleri meslek için mutlaka eğitimini almaları. Eğitimin yanında insanın kendini besleyebilmesi çok önemli. Yıllar sonra kendimce serzenişte bulunduğum lisan problemimi de kursa giderek hallettim. İnsan istedikten sonra her şey için zaman yaratabilir.
ÇOK ŞANSLIYIM
Selim Soydan ile örnek gösterilen bir çiftsiniz. Size göre mutlu evliliğin formülü nedir? Mesleğinizle evliliğiniz arasındaki ilişkiyi nasıl dengelediniz?
Bu soruyla sıklıkla karşılaşıyorum. Bir kere ben çok şanslı bir insanım ki Selim gibi biriyle evlendim. Şunu söyleyebilirim ki ilişkilerde sevgiyi çoğaltan saygıdır; elbette ki kişinin niyeti de önemlidir. Bir şans eseri şöhret tanımış, tatmış, çok mutlu, sevgi dolu bir aile içinde büyümüş bir insanla evlendim. Ondan anlayış, güven, saygı gördüğüm için de mesleğimi özgürce yapabildim.
Mutlu evliliğin sırrı eşini olduğu gibi kabullenmek, onun kişiliğine, yetişme biçimine, alışkanlıklarına, dünya görüşüne saygılı olmak, onu değiştirmeye çalışmamak… Açık sözlü olmak, müşterek hobileri, zevkleri çoğaltmak, problemler karşısında sabırlı olabilmek ve karşılıklı olarak umudu, birbirine olan inancı desteklemek, güven duygusunu pekiştirmek. Birlikte kararlar alabilmek, eşinin başarılarıyla övünebilmek, o yuvanın ahenkli ve dengeli olduğunu gösterir.
“İNANDIĞIM PROJELERDE YER ALMAK İSTERİM”
Oynamayı istediğimiz bir karakter var mı? Mesela bir siyasiyi oynamak ister misiniz?
Toplumun kaderi üzerinde önemli etkileri olan bir siyasiyi elbette oynamak isterim. Türkan Şoray Fatma Girik gibi dönemdaşları TV dizilerinde rol almasına rağmen sizi pek görmedik. En son 2009’da Altın Kızlar diye bir dizide rol aldınız. Evet, çok değil, 10’a yakın dizide yer aldım. Canlandıracağım karakter ile birlikte yönetmen, senaryo, ekip çok önemli benim için. Aklım ve tüm kalbimle inandığım bir dizi projesi gelirse yine oynarım.