Farkındalık sanatı
Her birimiz, içinde yaşadığımız salgın döneminde, şu veya bu şekilde, çelişkili kararsız ve tutarsız bir halin içerisinde olduğumuzun, hiç zorlanmadan farkına varabiliriz. Dışarı çıksak mı yoksa çıkmasak mı? Çocuklarımızı okula göndersek mi göndermesek mi? İlerleyen zamanda virüs son bulacak mı? Zihinlerimiz bu ve buna benzer birçok soru ve problemle boğuşmakta. İç dünyamız kararsızlık girdabında sürüklenmekte. Endişe ve kaygı elimizde olmayan olgulara odaklandığımız zaman yükselmekte. Kendimizi her an, gelişmeleri takip ederken bulabiliriz.
Herkesin zihninde ve kalbinde aradığı tek soru geleceğe dair bir umut var mı? Geleceği ya da hastalığın seyrini belirlemek bizim elimizde değil. Belki de zamanın bu kararsız hali, zihinlerimizi kararsız, kafamızı daha karmaşık hale getiriyor. Atacağımız her adım kararsızlık tuzağına yakalanıyor. Hz. Mevlana “Bu kararsızlık, bir hapis ve zindandır. Canın bir tarafa gitmesine izin vermez… Bu tereddüt, bu kararsızlık, Hazreti Allah’ın tuzağıdır, dar geçicidir; ayağı serbest olan kişiye ne mutlu” derken aslında içinde bulunduğumuz durumu da tanımlamakta. Zihinlerimizin ikirciliğin can sıkıcı baskısı içerisinde, sendelendiğini fark etmemiz gerekiyor. Çünkü bu hal, tevhid ekseninde, bir merkeze sahip olan zihinlerimizi ve kalplerimizi belirleyen bizler için, günlük hayatımızda dengenin ve ahengimizin kaybolmasına sebep oluyor. Peki bu ikircikli, çelişkili ve kararsız halimizin farkına vardık.
İşe nereden başlamamız gerek.
İÇİMİZDEKİ TARASSUT TEPESİNDEN İNMEK
Yaşadığımız salgın hastalık sorunu ile insanlık birçok kez karşı karşıya geldi. Her dönemin kendi içinde, kaygı ve korku evreleri, rahatlama dönemleri oluştu.
Toplumlar böyle durumlar karşısında, canhıraş bir biçimde, sorunla nasıl başa çıkacağına dair kendi çözümlerini üretmiştir.
İçinde bulunduğumuz durumda da yavaşça belirmeye başlayan bu sürecin sonu çok da uzakta değil gibi görünüyor. Böyle olmasına rağmen toplumun salgına karşı refleksi her daim en baştaki kaygı ve korku durumunu korumakta. Aslında basitçe kendimizi korumaya alarak, bilinçli bir şekilde davranış modelleri geliştirebilirsek bu süreçten kolaylıkla çıkacağız. Bu durumda kararsızlığımızın ortaya çıkardığı kaygı ve korku durumu yerini temkin, dikkat ve özen almak zorunda. Medeniyetimizin olağan refleksleri bu durumu kolaylaştırmamız için bize olanak sağlıyor. O yüzden bu kararsız halimizi terk ederek hayatın içinde yavaş yavaş yerimizi almamız gerekmekte. Bunun için ilk önce, var olan durumu, kaygı ve korku ile izlediğimiz, zihinsel tarassut tepesinden inip, tedbirle, tevekkülle, temkinle kendi hayatlarımıza dönmek durumundayız.
Sorumluluklarımız ve motivasyonlarımız:
KABUL VE KARARLILIK
Ne olursa olsun salgın hastalık karşısında direncimizi korumalıyız. Kararsızlığın getirdiği kaygı ve korku, yerini manevi bir genişlemeye bırakabilmesi için, öncelikli olarak yaşanılan durumu sabırla kabul etmeliyiz. Daha sonra kararlı bir şekilde tedbire, temkine ve yaşama direncine sahip olmalıyız. Motivasyonumuzu, yaşama azmimizi en yüksek noktada tutmalıyız. Öz bilincimiz ile herhangi bir kriz durumu karşısında öncelikli olarak durumu sabırla kabul ederek, gerekliliklerini yerine getirip gelişmeyi gözlemeliyiz. Hz. Peygamberi bir hadislerinde söylediği gibi “Esas Sabır musibetin geldiği ilk andadır” (Buhari, Cenaiz, 31).
Sonraki süreçte niyetimizi ve kararlılığımızı kaybetmeden, ne yaptığımızı, nasıl davrandığımızı kontrol edebiliriz. Koşulların bize getirdiği zorunluluklara göre hareket ederek zor olan süreci kolaya çevirmemiz mümkün görünüyor.
KOLAY YA DA ZOR
Tüm yönleriyle yaşadığımız bu salgın dönemini, kolaylaştırmak ya da zorlaştırmak bizim elimizde. Karşı karşıya kaldığımız bu süreci atlatabilmemiz için her bireyin topluma karşı sorumluluğu bulunmakta. Kendimizi sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktan sakındırmalıyız. İş hayatımızın, kamusal hayatımızın sorumluluklarını yerine getirebilmemiz için bu noktada ahlaki davranmalıyız.
Hepimiz toplu olarak yapılan işlerde, son derece dikkatli olmak zorundayız. İşlerimizin ve toplu olarak hayatımızın devam edebilmesi için bireyin buradaki ahlaki sorumluluklarının, tutumunun farkına varması gerekiyor. Eğer bu konuda dikkat etmezsek, sadece kendimize değil, içinde bulunduğumuz topluma, kamusal hayatın işleyişine, engel olduğumuzu düşünmemiz gerekir. Bu bilinçte olmamız, kendimizi, başkalarını, işlerimizi yürütürken korumamız çok çok önemli.
Birçok iş grubu için bu durum durgunluk demek. Durgunluk öğrenciler için, iş hayatı için, kamusal hayat için zaman kaybı, iş kaybı ve hayatlarımızı idame etmek için kazanmamız gereken kazanca, darbe vurmak demektir. O yüzden dikkatimizi bir an önce sağlığa, temizliğe vererek gündelik işlerimize dönmemiz gerekiyor. Bu ahlaki olgunluk imtihanını, toplumumuzun zor olanı değil kolay olanı seçerek vereceğine inanıyorum.
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
Kendine bir hoşça bak, alemin özüsün sen; varlıkların gözbebeği olan insansın sen.
Şeyh Galip