Sinir sistemini anlamak, hayata bakışımızı değiştirebilir. Travma tepkilerimizi anlamak ise, psikolojik sağlığımızı elimize almanın anahtarı.
İki buçuk milyon yıl önce hayatımız pek de kolay değildi. Bir yırtıcı sesi duymak, besin ve su kaynaklarına ulaşamamak, yalnız olmak; canımızı sıkan her şey, neticede ölümümüze neden olabilecek korkutucu senaryoları çağrıştırıyordu. Bu tarihlerde stres, ölüm demekti.
2021 yılında biraz açlığın bizi öldürmeyeceğini, yalnız kalırsak yaşam karşısında (o kadar da) çaresiz ve savunmasız kalmayacağımızı, aniden bir yırtıcıya av olmayacağımızı (çoğunlukla) biliyoruz; dolayısıyla daha güvende hissediyoruz. Ancak nörobiyolojik sistemimiz, milyon yıllık hayatta kalma stratejilerinde yeterince güncelleme yapmış sayılmaz. Biz modern, bilinçli zihnimizle ‘her şey yolunda, ölmeyeceğim’ diyebiliyor olsak bile, bazı stresli durumlarda içten içe ‘bu böyle devam ederse ölüp gideceğim’ diyebilen tuhaf ve çözmesi de bir o kadar keyifli bir mekanizmaya sahibiz.
Neticede tüm canlılar gibi, biz de hayatta kalmayı önceliklendirerek hayatta kalabiliyoruz. Bu hayatta kalma mekanizmalarımızın hala milyonlarca yıl önceki alışkanlıklarını sürdürüyor olması ise, ‘güvenli’ yaşamlarımızda yırtıcıların sıcak nefesini ensemizde hissetmemize neden olabiliyor. Çünkü sinir sistemimiz, ‘trafiğe takılırsam toplantıya yetişemeyeceğim’ stresi ile ‘bir canavar tarafından yenilip yutulacağım’ arasındaki bariz farklılığı pek de dikkate almıyor. Ona göre stres, strestir ve hayatta kalmak için ne yapılması gerekiyorsa, yapılmalıdır.
Sinir sistemimizde hafızadan, duygulardan ve hayatta kalma işlerinden sorumlu kısım olan limbik sistem, bir operasyon merkezi gibi çalışır. Bizi korumak için, çoğunlukla içgüdüsel tepkilerden oluşan bir mekanizmayı harekete geçirir. Ortada ciddi bir stres faktörü yokken kendimizi aşırı tetikte ve gergin hissedebilmemiz nasıl mümkün olabiliyor? Uzmanlar bu durumu, travma tepkileri ile açıklıyorlar.
Travma tepkisi nedir?
Zorlayıcı bir durumla karşılaştığımızda beynimiz, mevcut durumdan kurtulmamız için yapılabilecek en iyi şeyi hızlıca hesaplar ve ortaya travma tepkileri çıkar. Buraya kadar her şey yolunda gözüküyor. “Aniden bir arabanın önüne atlayan çocuğa doğru inanılmaz bir hızla koşarak son saniyede onu kucaklayan ve kendini karşı kaldırıma atan kadın” sahnesini düşünün. Bu kadına soracak olursanız, bu hareketi hesap ederek yapmış olması imkansızdır. Bir ‘deli gücü’ gelmiştir ve çocukcağızı kurtarmıştır. Ancak kadının sinir sistemi, hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ederek ani bir kimyasal tepkimeler cümbüşü başlatmıştır, kollarına ve bacaklarına o deli gücünü verecek şekilde kan pompalanmıştır ve kahramanımız başarılı olabilmiştir.
Şimdi bu kadının ‘arabalı katillerle’ dolu distopik bir senaryoda olduğunu ve insanları öldürmek için sokaklarda hız yapan ruh hastalarıyla yaşadığını varsayalım. Kadın muhtemelen hayatı boyunca birkaç kez arabaların önüne atlayarak birilerini kurtarmak zorunda kalacaktır. Bu birkaç kez gerçekleştiğinde, kadının travmatize olması çok olasıdır. Bu korkunç senaryodan kurtulduğunda, tamamen güvenli otoyollarla dolu bir şehre taşındığında bile, sinir sistemi benzer tepkiler vermeye meyilli olacaktır. Özellikle yaklaşan bir araba sesi duyduğunda. Travma tepkisi, ortada travmatik durumun kendisi bulunmadığında bile ortaya çıkarak bize feleğimizi şaşırtır. Stres tepkilerinin sürekli tetikleniyor olması, vücuttaki kimyasalların metabolize edilmesi için yeterli vakti bulamayıp, sinir sistemimizin aşırı yüklenmesine ve düzensiz çalışmasına neden olur. Sempatik sinir sistemi kontrolü ele alır ve kalıcı bir ‘hayatta kalma modu’ aktive edilir. Travma tepkileri yalnızca savaş, felaket ve ölüm gibi travmatik olayların ardından ortaya çıkmaz. Herhangi bir stres sürekliliği, travmaya neden olabilir.
Mikro travmalar da sinir sistemine düşman
Travma tamamen kişiye özgü bir deneyimdir ve herkeste farklı etkilere neden olur. “Öyle çok da travmatik bir olay” yaşamadığınızı düşünebilirsiniz ancak ayrılık acısının, ihanete uğramanın, işyerinde baskıya maruz kalmanın veya uzun bir süre boyunca kötü muamele görmenin de mikro travmalara neden olduğu gözardı edilmemelidir. Her kötü ve zorlayıcı durumda travmatize olacağız diye bir şey yok elbette. Ancak yaşanan negatif olayların karmaşık etkileri duygusal olarak işlenemediğinde, işler travmatikleşebilir. Çünkü sinir sistemimiz, yaşadığımız şey ne olursa olsun, durumu bir ölüm kalım meselesi gibi algılamaya devam edecektir. Strese verdiğimiz tepkiler, kısa vadede kendimizi ‘kurtarmamızı’ sağlayan sağlıklı tepkilerdir. Ancak travma tepkileri, bedensel ve zihinsel dengemizi bozarak ciddi sorunlara yol açabilir.
1- Savaşma tepkisi
Sinir sisteminin ‘savaş!’ tepkisi, sistemimiz sağlıklı olduğunda net olmamıza ve sınırlar koymamıza yarar. Ancak sağlıksız bir savaşma tepkisi ile donatıldığımızda, olur olmaz öfke ve saldırganlık tepkileri ile kendimizi koruma eğiliminde oluruz. Herhangi bir şekilde travmatik stresi tetikleyen şeylere karşı kontrolü elden kaybetmemek için verdiğimiz doğal bir tepkiye dönüşür bu; bağırarak konuşur, fiziksel saldırganlığa daha meyilli oluruz. Elleri yumruk yapmak, midede bir ağırlık hissetmek, dişleri sıkmak da benzer tepkilerdir. Bu tür tepkileri sıklıkla yaşadığınızı fark ediyorsanız, dönüp o anlarda kendinizi tam olarak nasıl konumlandırdığınızı düşünün. Klinik sosyal hizmetler uzmanı Chioma Moronu, bu tür sağlıksız tepkilerle baş etmek için mindfulness çalışmalarını, nefes egzersizlerini, fiziksel rahatlama rutinlerini deneyebileceğinizi öneriyor. Bedeni sakinleştirmeyi öğrenmek, stresli durumlarda sinir sisteminin otomatik tepkilerine kapılıp gitmek yerine sağlıklı tepkiler geliştirmeye yardımcı olabilir.
2- Kaçma tepkisi
Tehlikeli bir durumla karşılaştığımızda oradan koşarak uzaklaşmak da doğal bir sinir sistemi tepkisidir. Ancak gerçekleşen olaylardan kaçmak yerine ihtimallere dahi kendini kapatmak ve sürekli kaçınma halinde olmak, bir travma tepkisidir. İşler zorlaştığında kaçmayı alışkanlık haline getirmemek için, uzmanlar beden çalışmalarından faydalanabileceğimizi söylüyor. Stres tepkileriyle baş etmek için dikkati bedende oluşan duyumlara getirerek nasıl hareket etmek istediğinizi gözlemlemek, hatta belki biraz dans etmek, sinir sistemini yatıştırarak gerçek tepkinizi keşfetmeye yardımcı olur. Tüm sinir sistemi çalışmaları gibi bunu da elbette en stresli zamanlarınızda değil, gündelik rutininizin içinde deneyimlemek için kendinize fırsat vermelisiniz.
3- Donma tepkisi
Stresli durumlarda bazen donup kalarak tepki veririz. Bu sağlıklı bir tepki olarak ortaya çıktığında, biraz yavaşlamamızı ve durumu mantıklı bir şekilde değerlendirebilmemize yardımcı olur. Sağlıksız olduğunda ise, içinde bulunduğumuz durumdan bizi koparacak şekilde donup kalmamıza neden olur. Fiziksel olarak hareketsiz kalmanın yanı sıra, kendimizi gerçeklikten kopmuşuz gibi de hissedebiliriz. Çünkü gerçekten de orada değilmişiz gibi yapabilirsek, olup bitenlerden zarar görmeyeceğimiz hissine kapılırız. İşler dayanamayacağımız bir noktaya geldiğinde, sempatik sinir sisteminin bazı kısımları ‘kapatılmış’ gibi olur. Tıpkı büyük bir avcı karşısında ölü taklidi yapan hayvanlar gibi. Bu sağlıksız kopma halini fark etmek ve yumuşatmak için, bu tepkiyi verdiğinizi fark ettiğinizde dikkatinizi çevrenizdeki şeylere getirebilirsiniz. Örneğin ‘kırmızı renkte beş nesne bulma’ egzersizini uygulayın; kırmızı bir şey bulun, gözlerinizi burada sabitleyin ve derin bir nefes alın, bulduğunuz her kırmızı nesne için tekrarlayın. Bu çalışma, sinir sisteminizi bulunduğunuz mekana ve dikkatinizi de şimdiki ana getirmeniz için yapabileceğiniz çok faydalı bir egzersizdir.
Yaltaklanmak da bir travma tepkisi olabilir!
Modern nörobilim bize sinir sisteminin savaş-kaç ve don tepkilerinden daha fazla baş etme mekanizması olduğunu gösteriyor. Bunlardan biri, ‘sosyal bağlantı kur’ tepkisi. Düşünün, taş devrindesiniz ve yerleşim yerinize doğru bir yırtıcı hayvan yaklaşıyor. Vereceğiniz ilk tepkilerden biri, orada yalnız olup olmadığınızı görmek için etrafınıza bakınmak olabilir. Çünkü bazı büyük zorlukların üzerinden sosyal bağlantı kurarak gelebileceğimizi içgüdüsel olarak biliriz. Aynı şekilde modern bir stres yaşadığımızda da sosyal bağlantı kurmaya yönelebiliriz. Biriyle konuşmaya ihtiyaç duyarız, daha çok ‘havadan sudan’ konuşma eğiliminde oluruz. Bu tepki sağlıksız hale geldiğinde, kendimizi sosyal ilişkilere bağımlı hissedebiliriz. Benzer şekilde, ‘yaltaklanmak’ da bir tür stresle baş etme tepkisidir. Bazen stresten kaçınmak için, uzlaşmacı olmaya yönelir, başımızı eğeriz. Ancak bu da sağlıksız bir tepki olarak ortaya çıktığında, kendi sınırlarımızı kaybetme noktasına geliriz. Özünde önemli olan, bu tepkileri ne kadar bilinçsiz bir şekilde veriyor olsak da, sinir sistemimizin ne şekilde çalıştığını gözlemlemek ve stres tepkilerimizin mümkün olduğunca farkında olabilmek. Doğru destek ve rutin pratikle, hayatta kalmamızı sağlayan bu muazzam mekanizmanın ateşlediği tepkileri yumuşatmamız ve daha sağlıklı bir tepki sistemi kurgulamamız mümkün.